Bu çalışma daha önce tarafımdan yayınlanan Şehir Coğrafyası I. ve II. cildinde temas edilen bazı konuların, yeniden değerlendirilmesini teşkil etmektedir. Osmanlı imparatorluğu döneminde, Kırım’dan Mısır’a ve kuzey Afrika’ya, Bosna- Hersek’ten Basra Körfezine kadar uzanan geniş bir coğrafyada yerleşmiş bulunan Türk-Osmanlı şehirleri ile konutlarının, kendine özgü bir mimarî üslûbu bulunuyordu. Kuşkusuz farklı coğrafî muhitlerde, meskenlerin inşasında kullanılan yapı malzemelerinde değişiklikler olabilirdi. Fakat yapıların mimarî tarzları hiç değişmez ve imparatorluğun her köşesinde aynı yapı üslubu müşahede edilirdi. Zira şehirlerin ve yapıların mimarî özellikleri, bir merkezden ve uzun araştırmalar sonucunda varılan mutabakata göre, tesbit ediliyor ve kararlılıkla uygulanıyordu. Genellikle mahallelerin ortasına tesadüf eden küçük bir meydanda camii, han, hamam, dükkânlar, sıbyan mektebi, çeşme, kuyu ve kahvehanenin çevresinden etrafa ışınsal bir tarzda ve biribirinden gittikçe uzaklaşan ivicaclı cadde ve sokak sistemleriyle bunların kenarında bahçeler içinde çeşitli ağacların arasında, adeta kendini gizlemiş konutlarla bütünleşen ve anlam kazanan şehirlerimizin çok büyük bir kısmı, maalesef artık ortadan kaldırılmıştır. Yerine; kuleleşme veya bloklaşma şeklinde bir betonlaşma yahut yapı ve kullanma izni olmadan inşa ve iskân edilmiş gecekondulaşma ikame edilmiştir. Şüphesiz bunlar, şehirlerimiz ile ikametgâhlarımızın yozlaşmış iki ucunu teşkil etmektedir. Nerede eski şehirlerimizin nasılsa ayakta kalmış bir kısmına rastlasak; hayranlıkla izliyor, sessiz ve sakin, ağaclar ve çiçekler arasındaki bu mahalleleri kültür mirası olarak tescil ediyor ve “sakin şehir” ilan ediyoruz. Eski ile yeni şehirlerimiz arasındaki bu aleyhte yapısal değişiklik, mutlaka durdurulmalı ve sadece imar kanunu ve afet kanunu (kentsel dönüşüm) ile yönetmeliklere değil, bizatihi şehir planlamasının ve konut tasarımının, mutlaka bir merkezden ve çeşitli disiplinlere mensup yetkililer tarafından; coğrafî muhit özelliklerimize uygun kalınarak yeniden değerlendirilmesi ve kararlılıkla uygulanması gerekmektedir. Bu yazı, bu maksatla kaleme alınmış bulunmaktadır.
Şehir planlaması Gecekondulaşma 6306 Sayılı Kanun ve Yönetmeliği 6785 Sayılı Kanun ve Yönetmeliği Türk-Osmanlı şehri (sakin şehir-citta slow)
This article, which is based on an earlier self-publication, offers a reassessment of some of the issues touched upon in the I. and II. volumes of “Urban Geography”. In the times of the Ottoman Empire, a unique architectural style marked the Turkish-Ottoman cities and houses, sprawling over a wide territory ranging from Crimea to Egypt, North Africa, Bosnia-Herzegovina and Persian Gulf. It is beyond doubt that the building materials used for the construction of settlements varied in different geographies. Nonetheless, the architectural styles of these buildings were never changed; an identical structural style was observed in every part of the empire. Also, the architectural characteristics of cities and constructions were determined and applied precisely from a single centre - after reaching a consensus over long debates. The old city structure had small squares, which most of the time coincided with the middle of neighbourhoods; consisting of a mosque, inn, bath, shops, primary school, fountain, well and coffeehouses that spread radially from its center to its sides and gradually moved away from each other; that is, usually extended by irregular avenue and street systems with side gardens of various types of trees. Unfortunately, these kinds of settlements had been almost completely destroyed. Instead of these, massive concrete structures like high rise buildings, or slums without a residential usage licence were built and inhabited. Beyond question, these kind of constructions represent two degenerate ends of our cities and dwellings. Wherever we come across remnant parts of our old cities that have somehow survived, we regard them with admiration and register those sites as cultural heritage. We declare these quiet and calm sites surrounded by various trees and flowers, as “slow cities”. This disadvantageous structural change between our old and new cities must be halted by all means. Not only by regulations on zoning law and disaster law (urban transformation), but also the city planning and housing design must be re-evaluated by a center and relevant interdisciplinary officials; and it must be decisively applied in accordance with our geographical environmental features. This article is written with this specific objective.
Urban planning High rise buildings- Slums Law and the Regulation on the application of Law No. 6306 Law and the Regulation on the application of Law No. 6785 Turkish-Ottoman city (slow city - Citta Slow)
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 19 |