Ortadoğu bölgesi 20 yüzyılın başlarından itibaren ABD dış politikasının merkezinde yer almıştır. I. Dünya Savaşından sonra oluşturulan bölgeye yönelik ABD politikaları büyük ölçüde Amerikan petrol şirketlerinin çıkarlarına odaklanmıştır. Bununla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan dünya düzeni ABD’yi bölgeye sadece ekonomik çıkarlar değil güvenlik kaygıları bağlamında da müdahil etmiştir.Bu yüzden, II. Dünya Savaşı ABD’nin Ortadoğu bölgesine tam anlamıyla müdahil olması bağlamında bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu çalışma, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Ortadoğu’ya yönelik dış politikasını Güvenlikleştirme Teorisi çerçevesinde analiz etmeye çalışmaktadır. Güvenlikleştirmeler asıl olarak Konuşma Ediminin bir sonucu olduklarından dolayı dönemin ABD yöneticilerinin ve başkanlarının konuşmalarını ve doktrinlerini incelemek bağlamından söylem analizi temel metodoloji olarak kullanılmıştır. Söz konusu konuşma ve doktrinlerden ortaya çıkan gerçek ABD yönetimlerinin bölgeye yönelik tüm Batı karşıtı müdahaleleri güvenlikleştirmiş olmalarıdır. Amerikan ekonomik çıkarları, Batı ideolojisi ve İsrail’in güvenliği referans nesneleri olarak değerlendirilmesine karşın petrolün batılı ülkelere akışını engelleme potansiyeline sahip her türlü engel varoluşsal tehdit olarak etiketlenmiştir.
After the Great War, the US policies
towards the Middle East, which was shaped through various treaties,
particularly focused on economic interests through American oil companies. However, the world order formed after the
World War II engaged the USA in the region not only for economic concerns, but
also for security reasons. Thus, the World War II can be considered to be a
turning point for American full-scale intervention in the Middle East. This
study seeks to analyse the US policies towards the region during the Cold War
era in the theoretical framework of Securitization theory. As securitizations
are basically results of speech acts, the discourse analysis is the basic
methodology to examine the speeches and doctrines of the then-US presidents and
administrators. From these speeches and doctrines, it can be argued that the US
administrations securitized all anti-western interventions in the region. While
American economic interests, the western ideology and the security of the state
of Israel were considered as referent objects, the potential challenges that
could affect the oil supply from the region to the western world were labelled
as existential threats.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mart 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 1 Sayı: 1 |