Artan nüfus oranları karşısında doğal kaynaklarda hızla bir düşüş meydana gelmektedir. Mevcut nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve sürdürülebilir bir yaşam standardı oluşturulabilmesi için, kaynakların doğru kullanımı ve korunması gerekmektedir. Tarih boyunca kadının, doğanın ve doğal kaynakların kullanılması ve korunmasında erkekten daha etkin rol oynadığı, bu anlamda çevreci eylemlerde de ön saflarda yer aldığı gözlenmektedir. 1970’lerde çevre sorunlarına kadın bakış açısı ile yaklaşarak, kadın ve doğa arasındaki ortak sorunlardan ortak çözümlere ulaşılabileceği iddiasında olan eko feminizm kavramı ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyet rolleri gereği, kırsal veya kentsel alan olsun, kadınların iş hayatında alt pozisyonlarda, çoğunlukla nitelik gerektirmeyen işlerde çalıştıkları aynı zamanda ev içi sorumluluklar yüklendikleri gözlenmektedir. Bunun yanı sıra kırsal alanda kadınların herhangi bir ücret almaksızın tarımsal üretim faaliyetlerine de işgücü olarak katıldığı görülmektedir. Bu durum, kadına atfedilen ‘ailenin beslenmesinden sorumlu olma’ pozisyonunu güçlendirmekte, bu noktada doğanın korunması, toprağın işlenmesi, sürdürülebilir tarımın yapılması, verimin artması gibi konular kadınlar için erkeklerden daha hissedilir olmaktadır. Yaşamın bu kadar belirleyici noktasında duran kadınların sürecin idaresi ve çözüm yolları için karar mekanizmalarında yer almaları, donanımlı hale getirilmeleri gerekmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kadın Araştırmaları |
Bölüm | Notlar |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 7 Ekim 2024 |
Gönderilme Tarihi | 16 Nisan 2024 |
Kabul Tarihi | 12 Haziran 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 25 Sayı: 1 |