Toplumsal olarak kurulmuş cinsiyetler üzerinden kadının özel alan ile eşleştirilmesi kadını ikincil, hatta mağdur hale getirmektedir. Bilhassa feminist teorinin toplumsal cinsiyet kavramı ekseninde değerlendirdiği bu olgunun modern zamanlarda birçok yansımasını görmek mümkündür. Bununla birlikte tarih araştırmalarında da işlevsel bir kavram olarak başvurulan toplumsal cinsiyet, bir takım nüansları gözden kaçırma riski taşımaktadır. 1632 tarihinde Trabzon’da eşkıyalık yapan, “sessiz kalabalığın” bir ferdi olan Havva Hatun ve altı cariyesinin durumu buna örnek gösterilebilir. Mahallesi ahalisine hayatı dar eden, ev basıp ev ahalisini balta ve nacaklar ile darp eden, evin duvarlarını yıkan, evden otuz top çadır, üç kılıç ve bir sepet sandık çalan Havva Hatun ve cariyeleri, mahkemenin çağrısına da uymayıp firar etmişlerdir. Kendisine yataklık yapan Sansar Hasan Beşe’nin yanına kaçan Havva Hatun’a dair bir daha haber alınamamıştır. Bugünkü algı- mızla kendisinden beklenmeyen ölçüde “kamusal” bir gö- rünüm sergileyen Havva Hatun’un bu icraatlarının eşkıyalık sayılıp sayılmayacağı ise fıkıh açısından tartışmalıdır. İşte bu makalede, Trabzon şer‘iye sicillerinde karşılaştığı- mız Havva Hatun’un bu fiilleri ve kendisinin eşkıya sayılıp sayılamayacağı tartışması ekseninde, Osmanlı kadının dünyasına “bir pencere” açmaya gayret edilmektedir. Mahkemece kendisinin eşkıya olduğuna karar verilmesi halinde el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi gereken Havva Hatun, bazı fakihlerin kadından eşkıya olamayacağı şeklindeki görüşleri nedeniyle eşkıya olarak addedilmezse bu cezadan kurtulacaktı. Belgelerimizde kendisinden eş- kıya olarak değil de bizce benzer bir anlama sahip ama meseleyi yumuşatan bir semantiği olan “feşâr” kelimesinin kullanılması, Havva Hatun hakkındaki hükmü hafifletmiştir. Dolayısıyla benzer icraatların sahibi olan Avrupalı hemcinsleri cadılık ithamı ile katledilirken Havva Hatun sadece işlemiş olduğu suçların tek tek tazmini ile mükellef olacaktı. Bu durum ise Osmanlı hukukunun ve pratiğinin “ataerkil”liğe benzer bir bakış açısı olmakla birlikte, toplumsal cinsiyet üzerinden kadını sürekli mağdur eden bir yapısı olmadığını göstermektedir.
As the women are captured within the private area through the socially established rules of gender, they become a secondary, or even the victim. The feminist theory evaluates this phenomenonin the axis of the concept of gender. In modern times, the reflection of this phenomenon is observed. However, the gender, which is also referenced as a functional concept in historical studies, has the risk of losing sight of the nuances. The situation of Havva Hatun, who was engaged in banditry in Trebizond in 1632 as a member of “silent crowd”, and her six concubines forms an example. Havva Hatun and her concubines, who made the life difficult for the inhabitants of the neighborhood, assaulted them with axes and hatchets, tore down the walls of the house and stole thirty rolls of tent canvases, three swords and a basket, did not surrender the court’s call and escaped. Nothing further was heard from Havva Hatun, after she went to Sansar Hasan Beşe, who helped her. Havva Hatun exhibited an unexpected “public” appearance with today's perception. In terms of Islamic canon law, it is controversial whether her acts can be defined as banditry. In this paper, as we discuss the acts of Havva Hatun that we encounter in the Kadi court records of Trabzon and evaluate whether she could be considered as a bandit, we also make an effort to open a “window” to the world of the Ottoman women. If it was decided by the court that she was a bandit, her hands and feet should have been cut diagonally. However, she would get rid of the penalty if some scribes argued that women could not beregarded as bandits. In the documents, she was called “feşâr”, instead of “bandit”, which has a similar meaning, but softens the situation as a matter of semantics. This probably eased the verdict of Havva Hatun. Therefore, while the European women with similar acts were accused of witchcraft were murdered, Havva Hatun was only sentenced to the material compensation of the committed the crimes. Although this situation reflects the “patriarchal” aspect of the Ottoman law and practice, it also implies that it does not victimize the women through the socially established rules of gender
Diğer ID | JA22SK24ST |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 1 Sayı: 1 |
The Journal of Institute of Black Sea Studies is an Open Access journal and provides immediate open access to its contents. The Journal aims to promote the development of global Open Access to scientific information and research. The Publisher provides copyrights of all online published papers (except where otherwise noted) for free use of readers, scientists, and institutions (such as link to the content or permission for its download, distribution, printing, copying, and reproduction in any medium, except change of contents and for commercial use), under the terms of Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International (CC BY-NC 4.0). License, provided the original work is cited. Written permission is required from the publisher for use of its contents for commercial purposes.
The Journal of Institute of Black Sea Studies is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International (CC BY-NC 4.0).