Bu makalede ekspresyonist sanatın, sanatçının nesne karşısında içsel tutumlarını dışavurumu ve bunun tiyatro sanatında parçalı yazım tekniği, çeşitli ses efektlerinin sahnelemede önem arz etmesi ve toplumsal düzendeki çatlaklara karşı çıkış bağlamında Sophie Treadwell’in Machinal adlı oyunu incelenmiştir. Oyunun anlatım tekniği açısından gerçeklik yapısını bozması, Treadwell’in vurgulamaya çalıştığı düşünceleri açığa çıkardığı düşünülmüş ve bu sebeple özellikle bu gerçeklikten kopuş anlarının görünür kıldığı faraziyeler, içselleştirilmiş ve sorgulanmamış halde kabul edilmesine karşı yeni bir bakış açısı oluşturmanın yolları aranmıştır. Metinde, kadın algısının tekdüze ve ikincil oluşunun altının çizildiği anlaşılmıştır. Bu bilgi de yazarın, oyununu feminist perspektiften yola çıkarak alışagelmiş kadın faraziyelerinin gerçekliğini sorgulamak ve belki yıkmak üzere kurguladığı fikrini doğurmuştur. Ayrıca yazar, kadın odaklı bir hikâye anlatırken, kadın ve siyahi, rahip ve erkek eşleştirmeleri yaparak toplumdaki baskın ve öteki karakterleri ortaya koymuştur. Aslında başlı başına sistem eleştirisi olan oyun, sanayileşmenin getirdiği mekanikleşmeyi, insan ruhuna ve davranışlarına da yansıtmış, bu yansıtışı sahne üzerinde aktörlerin kesik hareket ve parçalı bütünlüksüz ve iletişimsiz konuşmalarıyla göstermek istemiştir.
In this article, Sophie Treadwell’s play Machinal is examined in the context of expressionist art as it expresses the artist’s inner attitude towards the object. The play is also examined in the light of its fragmented writing technique, and importance is given to various sound effects in the staging which seem to reflect cracks in the social order. The play’s disruption of the structure of reality in terms of the narrative technique is considered to reveal the thoughts that Treadwell tried to emphasize, and therefore the ways of creating a new perspective against the acceptance of the postulates made visible by the moments of detachment from this reality are sought. It is understood in the text that the perception of women is uniform and secondary. This also gives rise to the idea that the writer, based on a feminist perspective, was constructed to question and perhaps demolish the reality of conventional female hypotheses. In addition, while the playwright tells a woman-oriented story, she also reveals the dominant characters in society by making pairs of women and African Americans, priests and men. In fact, the play, which is a system criticism in itself, reflects the mechanization brought by industrialization to human spirit and behavior and attempts to show this reflection on the stage by means of the actors’ interrupted movements as well as their fragmented and distorted speeches.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 4 Haziran 2020 |
Gönderilme Tarihi | 11 Mart 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |