GİRİŞ ve AMAÇ: Candida türleri, dünya çapında hastane kaynaklı enfeksiyonların önemli nedenleri arasında kabul edilmektedir. Başlıca virülans faktörleri; biyofilm oluşumu, fosfolipaz ve asit proteaz üretimidir. Biyofilm üretimi türleri Candida’lar için önem taşımaktadır ve antifungal direnç ile ilişkilidir. Çalışmada; non-albicans Candida’lar ve C. albicans türlerinde biofilm oluşumu araştırılmıştır.YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, klinik örneklerden izole edilen 53 Candida suşu alındı. 37°C’de 48-72 saat inkübasyon sonrası sabouraud dekstroz agarda (SDA) saf olarak üretilen kolonilerin tiplendirilmesinde; mikroskopik değerlendirme, germ tüp testi, ve API ID 32C (bio Mérieux, Fransa) kullanıldı. Tüm şuslarda biyofilm üretimi araştırıldı. Biyofilm varlığı tespiti için glukozlu triptik soy broth (modifiye tüp adherens yöntemi) kullanıldı.BULGULAR: Elli üç Candida suşunun 34'ü (%64,1) C. albicans, 11’i (%20,7) C. parapsilosis, 4'ü (%7,5) C. kefyr, 3'ü (%5,6) C. tropicalis ve 1’i (%1,8) C. glabrata olarak saptandı. Tüm suşlar değerlendirildiğinde; biyofilm oluşumu % 47,2 olarak saptandı. Albicans türü Candida’larda %38,2 oranında, non-albicans Candida’larda ise %63,1 oranında biyofilm oluşumu gözlendi.C albicans suşlarının %38,2'inde (13), C parapsilosis suşlarınn %63,6'sinde (7), C. kefyr suşlarının %50'sinde (2), C. tropicalis suşlarının %66,6'sinde (2) ve bir C glabrata (1) suşunda biyofilm üretimi tespit edildi. Biyofilm pozitifliği gösteren suşların; %96’sının, servis ve yoğun bakımlarda yatmakta olan ve uzun süreli antibiyotik tedavisi alan hastalardan izole edildiği gözlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Doğada mikrobiyal büyümede ve klinik enfeksiyonların gelişmesinde biyofilm oluşumu büyük önem taşımakta olup, mikroorganizmayı konak savunmasından ve antimikrobiyallerden korumaktadır. İlişkili mikroorganizmalarda antimikrobiyal direnç yüksektir. Son yıllarda invazif uygulamaların artışı ile fungal patojenler için risk artışı da söz konusudur. Non-albicans kandidemilerin artışı ve biyofilm oluşumu artan antifungal dirence neden olmaktadır. Etken profili ve antimikrobiyal duyarlılıkta epidemiyolojik değişimler göz önüne alındığında Candida suşları da dikkatli şekilde değerlendirilmelidir. Etken dağılımı, biyofilm oluşumu, antifungal duyarlılık durumlarının bilinmesi, uygun tedavinin belirlenmesi, lokal verilerin ışığında ampirik tedavi seçimlerinin doğru yapılması ve sonuçlar açısından yararlı olacaktır.
INTRODUCTION: Cerebral arteriovenous malformation (AVM) is a common vascular disease in neurosurgery, and the indication for alternative treatments remains controversial. Cerebral AVM’s have different alternative treatments as conservative, endovascular, radiosurgery and microsurgical excision. Microsurgical excision is safer and may be best choice for appropriate patients. The grading scale of Spetzler Martin has been the most widely used scale to predict the operability and surgical risks of AVMs because of its ease, simplicity and practicality. Careful selection of patients and planning of surgery are crucial for the good outcomes. Developed AVM grading scales like help to predict the safety of treatment, but it doesn’t eliminate the need for careful preoperative planning. Despite having validated predictive value, SM grading system may be somewhat too simplistic for many occasions, and additional scales have been proposed. The objective of this abstract is to briefly discuss these aspects about AVM’s SM Grade III for a decision of surgery. Contrary to common belief, we have good outcomes in SM Grade III patients with the microsurgery.METHODS: We studied 9 cases of SM Grade III AVM’s received surgical resection at our institution between 2010 and 2016. Spetzler-Martin grading system was used to classify the patients who underwent surgical treatment. Neurological outcome was assassed preoperative and postoperative with the Modified Rankin Scale. RESULTS: Decision for the surgery and the role of neurosurgeon should be given by a neurovascular team. But it is not limited with the team, also the patient has a main role for the decision of treatment options. DISCUSSION AND CONCLUSION: With careful patient selection, even high grade lesions, particularly those that have ruptured, may be good candidates for microsurgical treatment.
Diğer ID | JA68RP55TS |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Nisan 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 6 Sayı: 1 |