Okul yöneticiliği, öğretmenlik, eğitim deneticiliği kısacası eğitimcilik zor meslektir. Zorluğu meşakkatinden, çocuklarla olan iletişim biçimlerinden çok, aşırı derecede politika ile çevrelenmiş , olmasından kaynaklanır. Okula verilen ağırlıklı görev, çocukları toplum için yetiştirmektir. Çocukların "iyi vatandaşlar` olarak, nasıl yetiştirileceği, o toplumda erki elinde bulunduranlar tarafından etraflıca tanımlanmıştır. Nasıl bir vatandaş yetiştirilmesinin istendiği (eğitimin amaçları) bu amaçla okutulacak konular (programın içeriği),erki temsil eden yönetim tarafındanayrıntıda belirlenir.Ders kitaptları ve dergiler hangi derste, nelerin, nasıl söylenileceğini adeta"yazıp öğretmenin eline vermiştir.” Bu durumu içime sindirmeye çalışıyorum. Çünkü birikimli bir erkin sahibi, aynı zamanda güçlüdür.Güç gerektiğince aklı ve duyguları arkaya İtip ön plana haklılığı çıkarır ve çoğu kez bu amaçla kullanılır. Örneğin, sosyal bilgiler. dersinde "öngörülen çerçevede” Türkiye Cumhuriyeti`nin yönetim biçimini işliyorsunuz; cumhurbaşkanının görevlerini, hükümeti, başbakanı ve bakanları öğretiyorsunuz. Bir gün sınıfınızda bir grup öğrenci,sabahın ilk saatlerinde el kaldırıp söz alıyor ve gürül gürül bir anlatımla "Öğretmenim, ben dün akşam haberlerde dinledim,bu sabahta gazetede okudum Başbakan ile Cumhurbaşkanı kavga etmişler; hatta birbirlerine anayasa fırlatmışlar.”Sınıftaki diğer çocuklardan bir çoğu bu habere kendi bildiklerini ekleyip farklı yorumlara giriyorlar. Kendinizi o sınıfın öğretmeni olarak düşünün:”ne yaparsınız ? Bu çocukları nasıl bir açıklama ile ikna edersiniz ?” Erki elinde bulunduranları temsil eden yönetimin, elinize verdiği izlence bu konuda ne diyor ? "Çocuklar bunlar bizi ilgilendirmez demenizi mi buyuruyor ve siz bunu diyebilir misiniz ? işte bu ortamlarda öğretmenlik zordur, Hayır denetlemesi kolaydır diyemeyiz, Çünkü sadece yönergelerde yazılanların yapılıp yapılmadığını kontrol eden müfettişlik de zordur. Eğitim yönetimi Dergisi`nin Güz 2000/24. Sayısında 2000-2001 ders yılının başlangıcı İle aynı günlerde yaşanan ve tüm dünyada milyarlarca insanın izlediği, ilköğretimin amaçlarını destekleyen bir etkinlik olarak Sydney olimpiyatlarını ile eğitimcilerin hemen hiç ilgilenmediği ve bu nedenle ilköğretim okullarında bu etkinliklerin,eğitim etkinlikleri kapsamında çocuklara izletilmediğine değinmiştim. Anılan yazıda , doğal ve sosyal çevresinden giderek daha çok kopan okullarımızda “YOĞUN BİR KAPALI MEKAN, SINIF İÇİ YAŞANTININ" sürdürülmesini "hormonlu eğitim"olarak nitelendirmiştim. Türkiye, 2000 yılının Kasım ayında öncü nitelikte bir ekonomik krizi, 2001 Yılının şubat ayının son haftasında da Cumhuriyet döneminin büyük ekonomik krizlerinden birini yaşadı. Bir günde kurumlar ve İnsanların yaşamı sosyal, ekonomik ve toplumsal açıdan farklılaştı. Okulların ürünleri olan vatandaşlar duygularının, düsüncelerinin ve davranışlarının değişimini yaşadılar. Yaşama ilişkin mutsuzluk, yönetime İlişkin güvensizlik, geçime ilişkin kaygılar gelip okulların odalarını doldurdu. Okulun çevresindeki ekonomik, politik ve toplumsal sistemler okulu dahabir küçülttü. Yöneticiler, öğretmenler sıkıntı ve kaygılarını odalarında bırakarak sınıflara derslerine çocuklara yöneldiler ve derse girerken sınıfların kapıIarını enflasyona ve devalüasyona kapatmayı ihmal etmediler.Ancak çocukların gözlemlerinde, yaşantılarında oluşan düşünceleri ile devalüasyonun sınıflara akmasını önleyemediler.Hatta bu anlamda müfettişlerin aldıkları önlemler bile etkisiz kaldı. Çocuklar, insanlar ve nesnelerle iletişim kurarak, etkileşim ortamında, yaşamak süreci içinde öğrenirler. Çocuklar, yetişkinlerle birlikte İken onları gözler, dinler, taklit eder ve özellikle sorarlar. Çocukların soruları zor sorulardır.Orijinaldir, güçlü bir öğrenme güdüsüne yöneliktir, "ögretmenim biliyor musunuz devalüasyon oldu. Annem babam hem çok üzüldüler hem de telaşlandılar. Onlar kendileri için değil aslında bizim için üzülüyorlarmış. Enflasyon, devalüasyon biz çocuklara zararlı mıdır ?" Şimdi Kendinizi o sınıfın öğretmeni olarak düşünün: `Ne yaparsınız? Bu çocukları nasıl bir açıklama ile ikna edersiniz?" Erki,elinde bulunduranları temsil eden yönetimin,elinize verdiği izlence bu konuda ne diyor ? "Çocuklar bunlar bizim dersimizin konusu değil. Bunlar bizi ilgilendirmez?"Şimdi bugünkü dersimizin konusuna dönelim. Evet nerede kalmştık ? En son Moğol Devletinin Parçalanmasını işliyorduk...." demenizi mi buyuruyor ve siz bunu diyebilir misiniz ? Bu ortamlarda okul müdürlüğü öğretmenlik, müfettişlik bana kalırsa hiç zor değil. Milti Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan kılavuz kitap. İlköğretim Okulu Programı (Milli Eğitim Basımevi 1997) diyor ki: İlköğretimin amaçlarından biri; Her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıkları kazandırmak; onu milli ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirmektir (s.l3) İlköğretimi (hatta ilkokulu) bitiren vatandaşların kazanması gereken davranış düşünce ve alışkanlıklardan bazıları şunlardır: • Öğrenme merak ve hevesini geliştirmiştir. • Çevresindeki belli başlı toplum kurumlarının görevleri hakkında temel bilgilere sahip olur. • Hesaplamada kazandığı bilgi ve becerileri çevresinde rastladığı durum ve olayları yorumlamada kullanabilir. İlkokulun eğitim ve öğretimde izlence niteliğindeki ilkelerden bazıları şunlardır: Eğitim ve öğretimde hayatilik esastır. Öğrencinin okulda kazanacağı bilgi, beceri, alışkanlık ve davranışlar hayatla ilgileri derecesinde yararlıdır ve gereklidir. Ancak bu şekilde kazandırıldığı takdirde, çocukların bunları hayatta kullanmaları beklenebilir. Buna göre günlük çalışmaların Hayatta karşılaşılan ve yaşanan durumların esaslarını ve unsurlarını kapsaması gerekir. Bunun içindir ki ders konuları ya doğrudan doğruya hayattan alınmalı veya sonuçları hayata bağlanmalıdır. M. 13 Aritmetik dersinde öğretmen, öğrencilere sadece sayı kavramını kazandırmakla, aritmetik işlemlerini doğru yaptırmakla ve aritmetik problemlerini doğru çözdürmekle ödevini yapmış olamaz. Aritmetik dersi, milli etkinliklerle ilgili hesaplar yapmak, Cumhuriyet hükümetinin ve milli kurumlarının Cumhuriyet devrinde elde ettikleri randımanların hesaplarını yaptırmak ve bu hesaplar üzerinde çocukları düşündüren, kısacası milli meselelerin sayı yönü ile öğrencileri ilgilendiren canlı bir vasıtadır.m. 1/b Okullar, özellikle ilköğretim okulları, "iyi vatandaş" yetiştirme sürecinde müfredatlarını nereye kadar esnetip genişletebilecekler. Devalüasyon okullarımızda konuşulmayacak mı? Yoksa Sydney Olimpiyatlarının öğrencilere seyrettirmelerini önerdiğim eğitimcilerin, yöneticilerin ve deneticilerin savunma aracını mı kullanacaksınız? "Bizim elimizde bir müfredat var biz onu izleriz". Elinizdeki müfredatın ilk sayfalarından aldığım satırları yukarıda sizlerle paylaşmaya çalıştım. Tüm vatandaşlar beyinlerimizi birleştirsek ve şu okul, eğitim, öğretim, sınıf, ders, yönetim ve denetim etkinliklerimizi dahabir düşünsek iyi olacak. Hem de zamanı geçmeden. "
Okul yöneticiliği, öğretmenlik, eğitim deneticiliği kısacası eğitimcilik zor meslektir. Zorluğu meşakkatinden, çocuklarla olan iletişim biçimlerinden çok, aşırı derecede politika ile çevrelenmiş , olmasından kaynaklanır. Okula verilen ağırlıklı görev, çocukları toplum için yetiştirmektir. Çocukların "iyi vatandaşlar` olarak, nasıl yetiştirileceği, o toplumda erki elinde bulunduranlar tarafından etraflıca tanımlanmıştır. Nasıl bir vatandaş yetiştirilmesinin istendiği (eğitimin amaçları) bu amaçla okutulacak konular (programın içeriği),erki temsil eden yönetim tarafındanayrıntıda belirlenir.Ders kitaptları ve dergiler hangi derste, nelerin, nasıl söylenileceğini adeta"yazıp öğretmenin eline vermiştir.” Bu durumu içime sindirmeye çalışıyorum. Çünkü birikimli bir erkin sahibi, aynı zamanda güçlüdür.Güç gerektiğince aklı ve duyguları arkaya İtip ön plana haklılığı çıkarır ve çoğu kez bu amaçla kullanılır. Örneğin, sosyal bilgiler. dersinde "öngörülen çerçevede” Türkiye Cumhuriyeti`nin yönetim biçimini işliyorsunuz; cumhurbaşkanının görevlerini, hükümeti, başbakanı ve bakanları öğretiyorsunuz. Bir gün sınıfınızda bir grup öğrenci,sabahın ilk saatlerinde el kaldırıp söz alıyor ve gürül gürül bir anlatımla "Öğretmenim, ben dün akşam haberlerde dinledim,bu sabahta gazetede okudum Başbakan ile Cumhurbaşkanı kavga etmişler; hatta birbirlerine anayasa fırlatmışlar.”Sınıftaki diğer çocuklardan bir çoğu bu habere kendi bildiklerini ekleyip farklı yorumlara giriyorlar. Kendinizi o sınıfın öğretmeni olarak düşünün:”ne yaparsınız ? Bu çocukları nasıl bir açıklama ile ikna edersiniz ?” Erki elinde bulunduranları temsil eden yönetimin, elinize verdiği izlence bu konuda ne diyor ? "Çocuklar bunlar bizi ilgilendirmez demenizi mi buyuruyor ve siz bunu diyebilir misiniz ? işte bu ortamlarda öğretmenlik zordur, Hayır denetlemesi kolaydır diyemeyiz, Çünkü sadece yönergelerde yazılanların yapılıp yapılmadığını kontrol eden müfettişlik de zordur. Eğitim yönetimi Dergisi`nin Güz 2000/24. Sayısında 2000-2001 ders yılının başlangıcı İle aynı günlerde yaşanan ve tüm dünyada milyarlarca insanın izlediği, ilköğretimin amaçlarını destekleyen bir etkinlik olarak Sydney olimpiyatlarını ile eğitimcilerin hemen hiç ilgilenmediği ve bu nedenle ilköğretim okullarında bu etkinliklerin,eğitim etkinlikleri kapsamında çocuklara izletilmediğine değinmiştim. Anılan yazıda , doğal ve sosyal çevresinden giderek daha çok kopan okullarımızda “YOĞUN BİR KAPALI MEKAN, SINIF İÇİ YAŞANTININ" sürdürülmesini "hormonlu eğitim"olarak nitelendirmiştim. Türkiye, 2000 yılının Kasım ayında öncü nitelikte bir ekonomik krizi, 2001 Yılının şubat ayının son haftasında da Cumhuriyet döneminin büyük ekonomik krizlerinden birini yaşadı. Bir günde kurumlar ve İnsanların yaşamı sosyal, ekonomik ve toplumsal açıdan farklılaştı. Okulların ürünleri olan vatandaşlar duygularının, düsüncelerinin ve davranışlarının değişimini yaşadılar. Yaşama ilişkin mutsuzluk, yönetime İlişkin güvensizlik, geçime ilişkin kaygılar gelip okulların odalarını doldurdu. Okulun çevresindeki ekonomik, politik ve toplumsal sistemler okulu dahabir küçülttü. Yöneticiler, öğretmenler sıkıntı ve kaygılarını odalarında bırakarak sınıflara derslerine çocuklara yöneldiler ve derse girerken sınıfların kapıIarını enflasyona ve devalüasyona kapatmayı ihmal etmediler.Ancak çocukların gözlemlerinde, yaşantılarında oluşan düşünceleri ile devalüasyonun sınıflara akmasını önleyemediler.Hatta bu anlamda müfettişlerin aldıkları önlemler bile etkisiz kaldı. Çocuklar, insanlar ve nesnelerle iletişim kurarak, etkileşim ortamında, yaşamak süreci içinde öğrenirler. Çocuklar, yetişkinlerle birlikte İken onları gözler, dinler, taklit eder ve özellikle sorarlar. Çocukların soruları zor sorulardır.Orijinaldir, güçlü bir öğrenme güdüsüne yöneliktir, "ögretmenim biliyor musunuz devalüasyon oldu. Annem babam hem çok üzüldüler hem de telaşlandılar. Onlar kendileri için değil aslında bizim için üzülüyorlarmış. Enflasyon, devalüasyon biz çocuklara zararlı mıdır ?" Şimdi Kendinizi o sınıfın öğretmeni olarak düşünün: `Ne yaparsınız? Bu çocukları nasıl bir açıklama ile ikna edersiniz?" Erki,elinde bulunduranları temsil eden yönetimin,elinize verdiği izlence bu konuda ne diyor ? "Çocuklar bunlar bizim dersimizin konusu değil. Bunlar bizi ilgilendirmez?"Şimdi bugünkü dersimizin konusuna dönelim. Evet nerede kalmştık ? En son Moğol Devletinin Parçalanmasını işliyorduk...." demenizi mi buyuruyor ve siz bunu diyebilir misiniz ? Bu ortamlarda okul müdürlüğü öğretmenlik, müfettişlik bana kalırsa hiç zor değil. Milti Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan kılavuz kitap. İlköğretim Okulu Programı (Milli Eğitim Basımevi 1997) diyor ki: İlköğretimin amaçlarından biri; Her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıkları kazandırmak; onu milli ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirmektir (s.l3) İlköğretimi (hatta ilkokulu) bitiren vatandaşların kazanması gereken davranış düşünce ve alışkanlıklardan bazıları şunlardır: • Öğrenme merak ve hevesini geliştirmiştir. • Çevresindeki belli başlı toplum kurumlarının görevleri hakkında temel bilgilere sahip olur. • Hesaplamada kazandığı bilgi ve becerileri çevresinde rastladığı durum ve olayları yorumlamada kullanabilir. İlkokulun eğitim ve öğretimde izlence niteliğindeki ilkelerden bazıları şunlardır: Eğitim ve öğretimde hayatilik esastır. Öğrencinin okulda kazanacağı bilgi, beceri, alışkanlık ve davranışlar hayatla ilgileri derecesinde yararlıdır ve gereklidir. Ancak bu şekilde kazandırıldığı takdirde, çocukların bunları hayatta kullanmaları beklenebilir. Buna göre günlük çalışmaların Hayatta karşılaşılan ve yaşanan durumların esaslarını ve unsurlarını kapsaması gerekir. Bunun içindir ki ders konuları ya doğrudan doğruya hayattan alınmalı veya sonuçları hayata bağlanmalıdır. M. 13 Aritmetik dersinde öğretmen, öğrencilere sadece sayı kavramını kazandırmakla, aritmetik işlemlerini doğru yaptırmakla ve aritmetik problemlerini doğru çözdürmekle ödevini yapmış olamaz. Aritmetik dersi, milli etkinliklerle ilgili hesaplar yapmak, Cumhuriyet hükümetinin ve milli kurumlarının Cumhuriyet devrinde elde ettikleri randımanların hesaplarını yaptırmak ve bu hesaplar üzerinde çocukları düşündüren, kısacası milli meselelerin sayı yönü ile öğrencileri ilgilendiren canlı bir vasıtadır.m. 1/b Okullar, özellikle ilköğretim okulları, "iyi vatandaş" yetiştirme sürecinde müfredatlarını nereye kadar esnetip genişletebilecekler. Devalüasyon okullarımızda konuşulmayacak mı? Yoksa Sydney Olimpiyatlarının öğrencilere seyrettirmelerini önerdiğim eğitimcilerin, yöneticilerin ve deneticilerin savunma aracını mı kullanacaksınız? "Bizim elimizde bir müfredat var biz onu izleriz". Elinizdeki müfredatın ilk sayfalarından aldığım satırları yukarıda sizlerle paylaşmaya çalıştım. Tüm vatandaşlar beyinlerimizi birleştirsek ve şu okul, eğitim, öğretim, sınıf, ders, yönetim ve denetim etkinliklerimizi dahabir düşünsek iyi olacak. Hem de zamanı geçmeden. "
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2001 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2001 Cilt: 25 Sayı: 25 |