BibTex RIS Kaynak Göster

Dahabir

Yıl 1996, Cilt: 7 Sayı: 7, 313 - 314, 01.08.1996

Öz

Karşınızdaki kişinin temel paradigmalarını yeterince bilmiyorsanız, iletişime "havadan" söz ederek başlamak uygun bir yöntem olarak önerilebilir. Gerçekte "eğitim yönetimi" okuyucularının paradigmalarına ilişkin bilgimin çok yetersiz olduğunu söylemem doğru olmaz; çünkü yaklaşık dört seneden beri birbirimizi, sınırlı olsa da, tanıyoruz. Her şeye karşın dergimizin yaz sayısını, nüfusu seyrekleşmiş Ankara`da, bunaltıcı sıcaklar altında hazırladığımızı açıklarken bir bakıma havadan söze girmiş olmuyor muyuz? Güzel, ılık bahar günlerinin beş gününü 15. Milli Eğitim Şûrasının yoğunluğunda, alışılmışları yeniden dinleyerek harcadık. Bu Şûrayı da yaşadıktan sonra, artık öğrencilerime "Milli Eğitim Şûralarına" ilişkin ödevler verirken daha sakıngan davranacağımı sanıyorum. Genel yargım şu. Eğitim Şûralarında Türkiye eğitiminin geleceği değil, bireysel boyutlarda geçmişi konuşuluyor. Üyeler kendi geçmiş eğitim yaşantılarını, geleceğin mükemmel eğitim örgüt ve yönetim modelleri olarak sunmaya çalışıyorlar. Dünyada ve Türkiye`de İkibin yılının eğitimi konuşulmak üzere toplanmışken, 1960 lardaki bireysel eğitim uygulamalarının, geçmişe yoğun bir özlem tutkusu ile ortaya konulmasının yararını anlamakta zorluk çekiyorum. Cevap hazır: "Dünü bilmeyen yarını kestiremez". Dünü bilmek için bu tür bir geçmişi yaşamaya gerek yok. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, dün hazırladığımız bugündür. Bugün birey ve toplum olarak yaşadığımız sorunlar, dün aldığımız kararların sonuçlarının etkileşimli bileşkesinden ibarettir. Kaldı ki herkesin dünü başkalarından farklıdır. Tümüyle farklı dünkü durumlardan gelecek için ortak genellemeler çıkarmanın olanağı da yoktur. Yarını kestirmek için, geçmişe sadece dikiz aynasından bakmak yeterlidir. Otomobili yönetirken bile, her defasında dönüp geriye bakmak, kaza yapmanın kaçınılmaz yoludur. Dün bir kez daha yaşanmıyacaktır. Tarih tekerrür etmiyecektir. Bugünkü eğitim sorunları, dünden farklıdır. Bunları dünün kişisel deneyimlerini izleyerek çözmeye çalışmak "gaflet ve delalet`ten başka bir şey değildir. Onbeşinci Şûranın en öne çıkan konusu, sanki yeni bir öneri imiş gibi, sekiz yıllık temel eğitim tartışması oldu. Şûra salonlarından medya kanallarına ve TBMM kulislerine, koridorlarına ve kürsülerine taşınan sekiz yıllık zorunlu temel eğitim önerisi şimdiden politik malzeme konumuna geldi bile. Onbeşinci Şûra, oeş konuda toplam 286 önen niteliğinde karar almış. Bu sonucun bir rekor olup olmadığı araştırmaya değer. Milli Eğitim Bakanlarının yaklaşık altı ayda değiştiği bir yönetsel ortamda bu kadar çok sayıda önerinin değerlendirilmesi, ayıklanması, seçilmesi ve uygulamaya konulması kime nasip olur? Kestirmek zor. Ancak bu denli çok sayıda, farklı konularda alınmış karmaşık kararları Milli Eğitim Bakanlığının en yaygın iletişim organı `Tebliğler Dergisi"nde yayınlayarak meslek çevrelerinin ve kamu oyunun dikkatini dağıtmak, izlemesini zorlaştırmaktan öte bir yarar sağlamayacaktır sanırını. Şûra kararlarından hangilerinin uygulamaya konulacağına ilişkin Bakanlık onayı henüz yayınlanmamıştır. Onaltıncı şuraya kadar hemen tümünün unutulacağını ve bunun da Bakanlığın varolan durağan durumunun korumak için sağlıklı bir izlence oluşturacağı anlaşılmaktadır. Geçen üç ay içinde Erzurum, Erzincan, Kastamonu, İstanbul illerinde "Eytepe" (Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması Ekonomisi) dostları ile buluşup sohbet etmek fırsatını buldum. Erzurum`da eğitim deneticileri Aziziye Tabyalanndakiler gibi. İlin büyüklüğü ve genişliğini kapsamaya, yeterliklerinin yitirmemeye gayret ediyorlar. Erzurum Kongresinin gerçekleştirildiği tarihi lise binasında bir akşam toplandık, birikimlerimizi paylaştık. Erzincan denetçileri rüzgara direnen çiçekli bir -ağaç gibi. Birliktelik ve etkililik, geleceğe ilişkin umutlarla dolu bir demet başak gibiler. Başarabildiklerini sundular gecenin geç saatlerine değin. En azından kendilerini güçlü hissediyorlar. Kastamonu bir bütün. Meslektaşların yetişmesine daha köktenci çözümler arıyorlar. Bu amaçla bir mesleki kitaplık oluşturma çabası içindeler. Kastamonu`n geçmişindeki eğitsel mirası değerlendiriyorlar sanki. Pegem bu güzel girişim için yayınlarından birer örnek ulaştırarak çorbada tuz örneği katkıda bulunmaya çalıştı. İstanbul teknik boyutta kendini kanıtlamış bir grup. Metropol kentin müfettişleri de bir başka oluyor. "Gocaman şehir" müfettişi yutamamış ama taşradakilerden farklı bir ölçütlere ulaştırmış. Sanki İstanbul eğitimi onlardan soruluyor. Tüm bu sohbetlerin konusu eğitim yönetimi oluyor. Sonuçta hep aynı çizgi çiziliyor. Bu düzen bizi yutacak. Bu şartlarda eğitim için etkili bir şeyler yapmak çok zor. Eğitimde her durum ve eylem politikacıların etki alanına girmiş. İnanmak olanaklı değil ama, "okul müdürlüklerinin alınıp satıldığı söyleniyor." Her şeye karşın yapılacak daha bir şeylerin olduğu yargısını birbirimizde pekiştirmeye çalışıyoruz. Sonra eğitimin kurtuluş yollarından biri olan "yerelleşmeyi" tartışıyoruz. Hemen herkes bunun önceliğini ve ivediliğini vurguluyor. Ama nasıl ? Bu soruya yanıtlar üretiyclar; özgün, uygulanabilirlik düzeyi yüksek yerelleşme önerileri. Bakanlık bu konuya şimdilerde "vatanın bütünlüğü" penceresinden, kafes arkasından bakıyor. Bu konuda oluşan bu görüşleri, üretilen önerileri düzenleyip geliştireceğine, gizli saklı projelerle Bakanlık müfettişlerinin statüsü ile ilköğretim müfettişlerinin statülerini birleştirme çalışmaları yapıyor. Türkiye eğitimine etkisi ve katkısı olmayan iki birim, bunların aynı statüye çıkarılmalarının sonucu, ilkokul matematik kitaplarında yazılıdır: Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Eğitim Yönetimi yeni ders yılında çalışanlara sağlıklar diler. Daha bir ders yılını en verimli biçimde başarmanın çabası içinde olanlara selam ! Allah kolaylık versin.

Dahabir

Yıl 1996, Cilt: 7 Sayı: 7, 313 - 314, 01.08.1996

Öz

Karşınızdaki kişinin temel paradigmalarını yeterince bilmiyorsanız, iletişime "havadan" söz ederek başlamak uygun bir yöntem olarak önerilebilir. Gerçekte "eğitim yönetimi" okuyucularının paradigmalarına ilişkin bilgimin çok yetersiz olduğunu söylemem doğru olmaz; çünkü yaklaşık dört seneden beri birbirimizi, sınırlı olsa da, tanıyoruz. Her şeye karşın dergimizin yaz sayısını, nüfusu seyrekleşmiş Ankara`da, bunaltıcı sıcaklar altında hazırladığımızı açıklarken bir bakıma havadan söze girmiş olmuyor muyuz? Güzel, ılık bahar günlerinin beş gününü 15. Milli Eğitim Şûrasının yoğunluğunda, alışılmışları yeniden dinleyerek harcadık. Bu Şûrayı da yaşadıktan sonra, artık öğrencilerime "Milli Eğitim Şûralarına" ilişkin ödevler verirken daha sakıngan davranacağımı sanıyorum. Genel yargım şu. Eğitim Şûralarında Türkiye eğitiminin geleceği değil, bireysel boyutlarda geçmişi konuşuluyor. Üyeler kendi geçmiş eğitim yaşantılarını, geleceğin mükemmel eğitim örgüt ve yönetim modelleri olarak sunmaya çalışıyorlar. Dünyada ve Türkiye`de İkibin yılının eğitimi konuşulmak üzere toplanmışken, 1960 lardaki bireysel eğitim uygulamalarının, geçmişe yoğun bir özlem tutkusu ile ortaya konulmasının yararını anlamakta zorluk çekiyorum. Cevap hazır: "Dünü bilmeyen yarını kestiremez". Dünü bilmek için bu tür bir geçmişi yaşamaya gerek yok. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, dün hazırladığımız bugündür. Bugün birey ve toplum olarak yaşadığımız sorunlar, dün aldığımız kararların sonuçlarının etkileşimli bileşkesinden ibarettir. Kaldı ki herkesin dünü başkalarından farklıdır. Tümüyle farklı dünkü durumlardan gelecek için ortak genellemeler çıkarmanın olanağı da yoktur. Yarını kestirmek için, geçmişe sadece dikiz aynasından bakmak yeterlidir. Otomobili yönetirken bile, her defasında dönüp geriye bakmak, kaza yapmanın kaçınılmaz yoludur. Dün bir kez daha yaşanmıyacaktır. Tarih tekerrür etmiyecektir. Bugünkü eğitim sorunları, dünden farklıdır. Bunları dünün kişisel deneyimlerini izleyerek çözmeye çalışmak "gaflet ve delalet`ten başka bir şey değildir. Onbeşinci Şûranın en öne çıkan konusu, sanki yeni bir öneri imiş gibi, sekiz yıllık temel eğitim tartışması oldu. Şûra salonlarından medya kanallarına ve TBMM kulislerine, koridorlarına ve kürsülerine taşınan sekiz yıllık zorunlu temel eğitim önerisi şimdiden politik malzeme konumuna geldi bile. Onbeşinci Şûra, oeş konuda toplam 286 önen niteliğinde karar almış. Bu sonucun bir rekor olup olmadığı araştırmaya değer. Milli Eğitim Bakanlarının yaklaşık altı ayda değiştiği bir yönetsel ortamda bu kadar çok sayıda önerinin değerlendirilmesi, ayıklanması, seçilmesi ve uygulamaya konulması kime nasip olur? Kestirmek zor. Ancak bu denli çok sayıda, farklı konularda alınmış karmaşık kararları Milli Eğitim Bakanlığının en yaygın iletişim organı `Tebliğler Dergisi"nde yayınlayarak meslek çevrelerinin ve kamu oyunun dikkatini dağıtmak, izlemesini zorlaştırmaktan öte bir yarar sağlamayacaktır sanırını. Şûra kararlarından hangilerinin uygulamaya konulacağına ilişkin Bakanlık onayı henüz yayınlanmamıştır. Onaltıncı şuraya kadar hemen tümünün unutulacağını ve bunun da Bakanlığın varolan durağan durumunun korumak için sağlıklı bir izlence oluşturacağı anlaşılmaktadır. Geçen üç ay içinde Erzurum, Erzincan, Kastamonu, İstanbul illerinde "Eytepe" (Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması Ekonomisi) dostları ile buluşup sohbet etmek fırsatını buldum. Erzurum`da eğitim deneticileri Aziziye Tabyalanndakiler gibi. İlin büyüklüğü ve genişliğini kapsamaya, yeterliklerinin yitirmemeye gayret ediyorlar. Erzurum Kongresinin gerçekleştirildiği tarihi lise binasında bir akşam toplandık, birikimlerimizi paylaştık. Erzincan denetçileri rüzgara direnen çiçekli bir -ağaç gibi. Birliktelik ve etkililik, geleceğe ilişkin umutlarla dolu bir demet başak gibiler. Başarabildiklerini sundular gecenin geç saatlerine değin. En azından kendilerini güçlü hissediyorlar. Kastamonu bir bütün. Meslektaşların yetişmesine daha köktenci çözümler arıyorlar. Bu amaçla bir mesleki kitaplık oluşturma çabası içindeler. Kastamonu`n geçmişindeki eğitsel mirası değerlendiriyorlar sanki. Pegem bu güzel girişim için yayınlarından birer örnek ulaştırarak çorbada tuz örneği katkıda bulunmaya çalıştı. İstanbul teknik boyutta kendini kanıtlamış bir grup. Metropol kentin müfettişleri de bir başka oluyor. "Gocaman şehir" müfettişi yutamamış ama taşradakilerden farklı bir ölçütlere ulaştırmış. Sanki İstanbul eğitimi onlardan soruluyor. Tüm bu sohbetlerin konusu eğitim yönetimi oluyor. Sonuçta hep aynı çizgi çiziliyor. Bu düzen bizi yutacak. Bu şartlarda eğitim için etkili bir şeyler yapmak çok zor. Eğitimde her durum ve eylem politikacıların etki alanına girmiş. İnanmak olanaklı değil ama, "okul müdürlüklerinin alınıp satıldığı söyleniyor." Her şeye karşın yapılacak daha bir şeylerin olduğu yargısını birbirimizde pekiştirmeye çalışıyoruz. Sonra eğitimin kurtuluş yollarından biri olan "yerelleşmeyi" tartışıyoruz. Hemen herkes bunun önceliğini ve ivediliğini vurguluyor. Ama nasıl ? Bu soruya yanıtlar üretiyclar; özgün, uygulanabilirlik düzeyi yüksek yerelleşme önerileri. Bakanlık bu konuya şimdilerde "vatanın bütünlüğü" penceresinden, kafes arkasından bakıyor. Bu konuda oluşan bu görüşleri, üretilen önerileri düzenleyip geliştireceğine, gizli saklı projelerle Bakanlık müfettişlerinin statüsü ile ilköğretim müfettişlerinin statülerini birleştirme çalışmaları yapıyor. Türkiye eğitimine etkisi ve katkısı olmayan iki birim, bunların aynı statüye çıkarılmalarının sonucu, ilkokul matematik kitaplarında yazılıdır: Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Eğitim Yönetimi yeni ders yılında çalışanlara sağlıklar diler. Daha bir ders yılını en verimli biçimde başarmanın çabası içinde olanlara selam ! Allah kolaylık versin.

Toplam 0 adet kaynakça vardır.

Ayrıntılar

Birincil Dil Türkçe
Bölüm Makaleler
Yazarlar

Prof. Dr. Aytaç Açıkalın Bu kişi benim

Yayımlanma Tarihi 1 Ağustos 1996
Yayımlandığı Sayı Yıl 1996 Cilt: 7 Sayı: 7

Kaynak Göster

APA Açıkalın, P. D. A. (1996). Dahabir. Kuram Ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 7(7), 313-314.
AMA Açıkalın PDA. Dahabir. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. Ağustos 1996;7(7):313-314.
Chicago Açıkalın, Prof. Dr. Aytaç. “Dahabir”. Kuram Ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 7, sy. 7 (Ağustos 1996): 313-14.
EndNote Açıkalın PDA (01 Ağustos 1996) Dahabir. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 7 7 313–314.
IEEE P. D. A. Açıkalın, “Dahabir”, Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, c. 7, sy. 7, ss. 313–314, 1996.
ISNAD Açıkalın, Prof. Dr. Aytaç. “Dahabir”. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 7/7 (Ağustos 1996), 313-314.
JAMA Açıkalın PDA. Dahabir. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. 1996;7:313–314.
MLA Açıkalın, Prof. Dr. Aytaç. “Dahabir”. Kuram Ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, c. 7, sy. 7, 1996, ss. 313-4.
Vancouver Açıkalın PDA. Dahabir. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. 1996;7(7):313-4.