14. yüzyılın son çeyreği ile 15. yüzyılın ilk yarısında
yaşayan Şeyhî, kaynaklarca klasik Türk şiirinin kurucularından biri olarak
gösterilmektedir. Şair, aynı zamanda bu şiirin ilk büyük üstadı olarak da kabul
edilmektedir. Yine kaynakların ittifakla üzerinde durduğu bir husus, onun
mesnevi alanındaki ustalığıdır. Şeyhî, Ahmedî ve Ahmed-i Dâ’î gibi önemli şahsiyetlerden
ilim tahsil ettikten bir süre sonra İran’a gidip orada tasavvuf, tıp, edebiyat
ve hikmet gibi alanlarda kendini geliştirerek birçok alanda bilgi sahibi
olmuştur. Gerek almış olduğu bu eğitim sayesinde ve gerekse şairlik istidadı
ile çağına damgasını vurmuştur. Şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutsa da
mutasavvıf bir şair değildir. Tasavvuf, şiirlerini kuvvetlendiren, duygu ve
düşüncelerinin ifadesine vasıta olan bir unsur olarak dikkati çekmektedir. Zaman
zaman İran şairlerinden etkilenmekle ve şiirlerinde arkaik kelimeleri
kullanmakla tenkit edilmiş olsa da Anadolu Türk yazı dilinin öncü isimlerinden
olmuştur.
Şeyhî, şiirleriyle kendinden sonra gelen şairlere örnek
teşkil etmiş ve başta Ahmet Paşa olmak üzere Bâkî, Cemâlî, Cem Sultan, Edirneli
Nazmî, Fuzûlî, Halîlî, Hayâlî Bey, Karamanlı Nizâmî, Kemâl Paşazâde, Muhibbî, Necâtî,
Nişânî, Sa’dî-i Cem, Visâlî, Yahyâ Bey, Zâtî ve Zeynep Hatun gibi pek çok şair
tarafından şiirleri tanzir edilmiştir.
Şairin Dîvân, Har-nâme
ve Hüsrev ü Şîrîn adlı üç eseri
vardır. Bu çalışmayla, Şeyhî’nin Bibliotheque Nationale Suppl. Turc 361 numarada
kayıtlı bir mecmuada yer alan ve daha önce yayımlanmamış iki manzumesi
tanıtılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Edebiyat |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 4 Aralık 2018 |
Kabul Tarihi | 22 Şubat 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 6 |