18. Yüzyılın başlarında, sahasını ve üretim imkânlarını son iki yüzyılda bir kaç misli genişleten, kültür birliğinin şuuruna varmış, skolastik zihniyetin ve feodal sistemin katı ve dar çerçevelerinden çıkarak kendisine yeni hayat şekilleri ortaya koymağa başlamış olan bir Avrupa karşısında, birbiri ardından gelen devamlı harpler, isyanlar ve kargaşalıklarla üretimi azalmış, ekonomik düzeni altüst olmuş, ilmi hayatı âdetâ durmuş ve birçok alanda tekâmülün mucizesini sanki unutmuş bir Osmanlı-Türk İmparatorluğu mevcuttu. Zira XII. Yüzyılda Avrupa’da yaşanan Rönesans sıralarında, özellikle İslâm Dünyası temel alınarak Elen ve Elenistik dönem düşünce davranışına yeniden dönülmüş, Rönesans’ı izleyen Modern Çağ’da Galile ile bilimde tecrübî metot uygulanmağa başlamış ve kuruluşa geçirilmiştir. Böylece İlk Çağ’da tek tek örnekler halinde kalan tecrübî metot, Modern Çağ’da kurumlaştırılmıştır. Bu sayede bilimlerde büyük ilerlemeler kaydedilmiş ve bilimin her şubesi bundan nasibini almıştır. İşte bu gelişme içerisinde XV. yüzyıldan başlayarak, daha sonraki yüzyıllarda yeni hamlelerle gelişen Mantık, denilebilir ki, XVIII. yüzyılda Kant’la birlikte Avrupa’da en yüksek olgunluğuna erişmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Mantık Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Şubat 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1986 Sayı: 14 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.