Tarihi varlığını ve kimliğini bir bakıma Akdeniz’de kurduğu hâkimiyetine borçlu olan Osmanlı Devleti, Afro-Avrasya’daki siyasi varlığının Afrika ayağını büyük ölçüde 19. yüzyılda yitirmiş bulunuyordu. Bu yüzyılda Fas, Cezayir, Mısır ve Tunus elden çıkmıştı. 20. yüzyıla gelindiğinde ise Afrika’daki siyasi varlığı yalnızca Trablusgarp eyaletiyle sınırlı olmakla birlikte halen oldukça geniş bir coğrafyada Akdeniz’in sahildar bir ülkesi olması dolayısıyla Osmanlı Devleti, dünya siyasetinde yine de etkili bir güç konumunda bulunuyordu. İmparatorluğun İslam coğrafyasının önemli bir bölümünü oluşturan Kuzey Afrika’daki topraklarının büyük ölçüde kaybedilmiş olmakla beraber bu durum, devletin tarihsel kimliği ve misyonu dolayısıyla buralarla ilgili defterlerin kapanması anlamına gelmiyordu. Osmanlı Devleti, fiilen sona erdiği 1918’e kadar bu bölgelerdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve bu yolla kuruluş felsefesi doğrultusundaki hedeflerini mevcut koşullar altında sürdürmeye çalışmıştır. Bu bölgelerle ilgili yazışmalar, elçilik raporları ve çok sayıda arşiv belgesi, 20. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki jeopolitik gelişmelerle ilgili yüksek bir duyarlılığının bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Yakınçağ Osmanlı Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 6 Sayı: 2 |
Adres: Akdeniz İnsani Bilimler Dergisi Akdeniz Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi 07058 Kampüs, Antalya / TÜRKİYE | E-Posta: mjh@akdeniz.edu.tr |