Yirminci yüzyıl Avrupa devletlerinin, yaklaşık on dördüncü yüzyıl Rönesans ve Reform
hareketlerinden itibaren gerçekleşen Coğraf
Keşifer, askeri, bilimsel ve sanayi devrimleri
vasıtasıyla, Aydınlanma Çağı olarak nitelendirilen on sekizinci yüzyıla değin sürekli ilerlemeci bir çizgide gelişme gösterdikleri genel kabul
görmektedir. On sekizinci yüzyıl aydınlanma
bilincinin “Aydınlanma Nedir?” sorusuyla sorgulanmaya ve şekillenmeye başladığı dönem
olarak da adlandırılabilir. Avrupa devletlerinin
belki hemen her biri kendisini böyle bir Avrupa
medeniyetinin mirasçısı saymaktaydı. Fakat
yirminci yüzyıl, Avrupa devletlerinin asırlardır
biriktirdikleri maddi ve manevi değerleri birbirleriyle ve dünyanın diğer ülkeleriyle paylaştıkları bir çağ olarak anılmayacaktı. Yirminci
yüzyılın ilk yarısı daha çok Avrupa’nın dünya
sermayesini ele geçirmeye çalışan Avrupa medeniyeti mirasçılarının ‘taht kavgası’na şahit
olurken, “en güçlünün hakimiyeti”ne dayalı evrimci bir düşünce, farklılıkları kendi içerisinde
barındırmayı başarabilmiş her türlü düşünce
ve sistemin ötesine geçerek, Avrupa’da faşist
rejimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştı.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 3 Nisan 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 14 Sayı: 53 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi