Askeri darbeler, 20. yüzyılın sonlarına doğru özellikle gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinde görülmeye başlanmıştır. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Güney Avrupa’dan Asya’ya kadar dünyanın birçok bölgesinde karşımıza çıkan darbelerin en önemli gerekçesi, mevcut hükümetlerin ülke yönetiminde başarısız olmalarıdır. Bir yanda silah zoruyla sivil yönetimi iktidardan uzaklaştıran, diğer yandan demokrasiyi ve insan haklarını askıya alan darbeler, dünya siyaset sahnesinin en önemli olgularından biri olarak değerlendirilmektedir. Demokrasinin kurumsallaşamadığı toplumlarda iktidarı paylaşma noktasında kimi zaman asker ve sivil ilişkilerinde yaşanan çatışma ve gerginlik, ülkelerde yönetimsel sorunlara yol açmış ve askeri cuntalar, mevcut rejimi alaşağı ederek uzun yıllar ülkeyi tek başına yönetmeyi ve zamanla da otoriter rejimler kurmayı başarmışlardır. Ülkemiz de, 1950’lerle beraber çok partili hayata geçmesine rağmen neredeyse her on yılda bir askeri darbe girişimine maruz kalmış ve yaşanan her darbe, adeta bir gelenek haline gelerek sivil hükümetlerin korkulu rüyası olmuştur. Bu makalede, en son örneğini 15 Temmuz’da gördüğümüz, gerek nedenleri ve oluşumu, gerekse sonuçları itibariyle önceki darbelerin tümünden farklılaşan askeri darbe girişiminin sosyolojik bir okuması yapılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 13 Sayı: 49 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi