20. asrın ilk çeyreğinde Türkler millî devletlerini kurarlar. Bir asırdır bir medeniyet bunalımı ve kimlik meselesi ile karşı karşıyadırlar. Cumhuriyet’in hemen arifesinde Yahya Kemal’le başlayarak bu meselelere çözüm üretmeye çalışan ekollerden biri de kültürel muhafazakârlardır. Yahyâ Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sâmiha Ayverdi, Nihat Sami Banarlı bu ekolün önde gelen isimleridir. 1453’te feth edilen İstanbul’da asırlar içinde bir birikim oluşmuştur, bir medeniyet şekillenmiştir. İstanbul onların tabiriyle bir “medeniyet özetidir”. Bu şehrin Osmanlı-Türk modernleşmesi çerçevesinde Batı tesirine açılması şehrin bu temel özelliğine tedricen zarar vermiştir. İstanbul’un 19. asırdan itibaren mimarî dokusunda ve tabiatında, Batılılaşmanın tesiriyle uyumu bozulmuştur. Ayrıca sanayîleşmede gecikme, bir ihtiras şeklinde şehrin Haliç’in ve Boğaz’ın önemli köşelerinin tahrip edilmesine sebep olur. Millî mimari ve tabiat hasar görmeye başlar. İstanbul homojenliğini yitirir. Kültürel muhafazakârlar mekândan tarihe, tarihten insana uzanan bir muhakemeye sahiptir. İbadethane, çarşı, çeşme, şadırvan her bir eserin onlar için tek tek kıymeti vardır. Bu yapılarla bütünleşmiş tabiî dokunun da peyzaj açısından önemi büyüktür. Eserler de peyzaj da şehrin hüviyetinin bir parçasıdır. Bunun ötesinde bir medeniyeti düşünmeyi sağlayan unsurlardır. Mekânın mimarisi ve tabiatıyla zarar görmesi, medeniyetin somut göstergelerinin yok olmasına, kimliğin zarar görmesine sebep olur. Kültürel muhafazakârların siyasî muhafazakârlığın kendisini ifade edemediği bir dönemde medeniyet ve kimlik meselemizi sorgulayan ve İstanbul üzerinden bir seçenek sunan önemli bir ekol olmuştur.
Kültürel muhafazakârlık modernleşme mimarî İstanbul gökdelen medeniyet millî kimlik
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2014 Cilt: 10 Sayı: 40 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi