Bireysel ve aynı zamanda da toplumsal/politik bir erdem olan adalet, bireylerin doğuştan, emek, bağış veya verasetle devraldıkları çıkarlarını (mutluluk, sevinç, neşe, onur, haz, huzur, zevk, sürur... elde etme vesilelerini) ifade eden “hak”larını teslim etme, gasp etmeme ve gasp edenleri de cezalandırma anlamında insanî bir duygu, karakter ve davranış tarzıdır. Ahlak başta olmak üzere, hukuk ve siyaset bireylerin bu meşru çıkar (hak)larını korumayı amaçlar. Ancak pozitif yasanın ve reel politiğin koruduğu hakların her zaman yukarıdaki meşru çıkar elde etme yolları olan doğuştan, emek, hibe ve verasetle elde edilmediği için, adalet idesiyle pozitif yasa ve reel politika arasında bir gedik her zaman bulunur. Şehrin kendi içinde ve diğer şehirlerle ilişkisini tayin eden pratik ahlâk olarak siyasetin amacı da Aristo (Politika), Eflâtun (Devlet), Fârâbî (Medinetü’l-Fadıla) ve Aqiunas (Tanrı Sitesi) için ahlak ve adaletten bağımsız değildir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2008 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2008 Cilt: 4 Sayı: 15 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi