Uzaydan bakıldığında dünya geniş su kitlelerinin arasında yüzen envai çeşit bitki ve hayvanla donanmış kara parçaları olarak görünüyor. İnsanları devletler adına birbirinden ayıran sınırlar kozmos içinde görünmediğinden dünyanın sakin huzurlu fıtrata uygun bir dengeyle dönüp durduğu
sanılabilir.
İnsan her ne kadar Ahsen-i takvim olarak yaratılmışsa da kan dökücü, ifsat edici yanı çeşitli vesilelerle kendini gösteriyor. Doğayla ilişkilerde Yaratıcıylarabıtasını koparan insanı, her şeyin sahibi olarak tanımlayan Aydınlanma sonrasında, tabiat fethedilecek ve boyun eğdirilecek bir metaya dönüştü. Oysa İslam’da doğa müminin hayatına katılan, kaderinin ayrılmaz bir parçası olan canlı bir varlık ve içindeki bütün varlıklar lisan-ı hâl ile büyüklük taslamadan Allah’ı (cc) tesbih ve ona itaat etmekte.
19. yüzyılda yaşanan Sanayi Devrimi geri dönüşü olmayan hasarların başlangıcı oldu. İnsana bahşedilmiş bir emanet olan çevrenin hoyratça katli, endüstri atıklarının sorumsuzca doğaya bırakılışı, verimli tarım arazilerindeki konutlaşma, plansız şehirleşme, bunların sonucu zehirli gaz bulutu gibi dünyayı çevreleyen hava kirliliği insanı kötü bir sona sürüklüyor.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 16 Sayı: 58 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi