Edmund Husserl’de kriz düşüncesi Avrupa bilimlerinin krizi şeklinde bir ifade ile gündeme gelir. Avrupa bilimlerinin krizi bir bakıma Avrupa ruhu olarak düşünülen tinbilimlerinin (geistwissenschaft) yaşadığı dönüşüm ve düşüştür. Bu düşüşü kolaylaştıran unsurların başında genel olarak naif bir nesnelcilik şeklinde kendini gösteren doğalcı tavrın egemen olması, beraberinde aklı araçsallaştırması ve bunun evrensel bir bilinç şeklinde yapılanması gelmektedir. Husserl, modern bilimsel düşünce olarak egemenliğini kazanan ve kendini dayatan bu dönüşüm sürecinde “anlamın akıp gitmesinde” bütün bir yaşamı etkileyen bir buhranın ortaya çıkışını görür. Bu buhran anlamdan uzaklaşan bilimin salt tekniğe indirgenmesi ile gerçeklik ile ilişkiyi sorunlu hale getirmektedir. Ayrıca bilim insanlarını olumsuz yönde etkileyerek egemen naif nesnelciliğin yeniden üretilmesine katkıda bulunmaktadır. Bilimlerin üzerindeki baskının gerekçelendirebilir ideolojik, siyasi ve ekonomik dinamiklerle bağlantısı düşünüldüğünde, çağımızda araçsalcı aklın aşılamadığını görmekteyiz. Husserl’in “yaşam dünyası” (Lebenswelt) temelli kriz okumalarını toplumsal arka planı odağında tutarak geliştiren Jan Patočka’nın, yaşanan kriz karşısında bilim insanlarının nasıl bir pratik konum izleyebileceklerine dair görüşleri bu bağlamda önem kazanmaktadır. Bu makale, Jan Patočka’nın çalışmaları içinde yer alan bilimsel vicdan kavramı üzerinden bilimlerin ve genel olarak da hayatın teknikleşmesiyle süregiden “anlam kaybından” ve araçsal aklın hegemonyasından çıkışın imkanına odaklanmakta ve Patočka’nın Sokratik meydan okumasının bilimleri yeniden köklerine geri çağırmadaki işlevi değerlendirilmektedir.
Edmund Husserl's concept of crisis emerges with the expression "the crisis of European sciences." The crisis of European sciences is, in a sense, the transformation and decline of geisteswissenschaften, which are considered the essence of the European spirit. One of the main factors facilitating this decline is the dominance of the naturalistic attitude, which manifests itself as a form of naïve objectivism, leading to the instrumentalization of reason and its structuring as a universal consciousness. Husserl perceives the emergence of a crisis affecting the entirety of life in this transformation, in which modern scientific thought gains dominance and asserts itself, causing "the flow of meaning" to dissipate. This crisis renders the relationship with reality problematic by reducing science, which has drifted away from meaning, to mere technique. Moreover, it negatively affects scientists and contributes to the reproduction of the prevailing naive objectivism. Considering the connection between the pressures on science and justifiable ideological, political and economic dynamics, we observe that instrumental reason has not been overcome. In this context, Jan Patočka’s views gain significance, as he develops Husserl’s crisis readings based on the concept of the Lebenswelt while keeping the social background at the center. This article focuses on the possibility of overcoming the ongoing "loss of meaning" and the hegemony of instrumental reason caused by the technologization of sciences and, more generally, of life, through Jan Patočka’s concept of scientific conscience. It further evaluates the function of Patočka’s Socratic challenge in calling the sciences back to their roots.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Teknoloji Felsefesi, Zihin Felsefesi, Kıta Felsefesi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2025 |
Gönderilme Tarihi | 28 Mart 2025 |
Kabul Tarihi | 2 Haziran 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 8 Sayı: 1 |