Bu çalışmanın amacı, çevirinin ve özellikle yazın çevirisinde kullanılan iki temel çeviri stratejisinin ulusların ve ulusal kimliklerin oluşturulmasındaki rol ve işlevini Türk çeviri tarihinden alınan örneklerle incelemek olacaktır. 1813 yılında Friedrich Schleiermacher’in, yazarı okura, ya da okuru yazara götürmek olarak biçimlendirdiği bu iki yaklaşım, son dönemde Lawrence Venuti tarafından kaynak metni, erek dilin normlarına uygun olarak ve akıcı bir biçimde çevirmek olarak tanımladığı ‘yerelleştirme’ ve kaynak metnin bazı yabancı unsurlarını tutarak erek dilin normlarını zorlayan bir biçimde çevirmek olarak tanımladığı ‘yabancılaştırma’ kavramlarıyla adlandırılmıştır. Çevirilerin ve etkilerinin ardındaki ideolojileri ortaya çıkaracak olan sosyo-kültürel ard alanı daha iyi ortaya koyabilmek amacıyla yapılan betimleyici bir inceleme sonucu, çeviri kararlarının (süreç öncesi ve sonrası) belirlenmesinde kaynak ve erek kültürler arasındaki güç dengelerinin etkili olduğunu ortaya çıkmaktadır. Türklerin, özellikle 19. yüzyıl ortalarından başlayarak 1950’lere kadar yürüttüğü çeviri etkinliklerinde kaynak kültür olarak Batı’nın algılanış biçimi ve Batı’ya verilen yüksek statü, çevirilerin genel olarak yerelleştirilmesi sonucunu doğurmuştur. Öte yandan, II. Dünya Savaşı sonrası, özellikle de1980’li yıllardan bu yana Türkler yeni kimlik ve model arayışlarına girerek bu güç dengelerini değiştirmişlerdir. Batı’nın tek model olarak statüsünü kaybetmeye başlamasıyla birlikte çevirilerin, Schleiermacher’in de savunduğu gibi, farklılıklar üzerine kurulması gerektiği gibi yabancılaştırıcı bir yaklaşım benimsenmeye başlamıştır. Sonuç olarak; çeviri yöntem ve süreçlerini daha iyi kavramamız, bu kararların alındığı kültürlerin ve farklı çeviri tarihlerinin ayrıntılı bir incelenmesiyle mümkün olacağından daha fazla betimleyici çalışmalara gereksinim bulunmaktadır.
The aim of this paper is to examine the role and function translations and the two main translation strategies played in constructing nations and national identities with the help of some examples taken from Turkish history. These two approaches, formulated by Friedrich Schleiermacher in 1813, as either to bring the author to the reader, or the reader to the author, has recently been named by Lawrence Venuti as ‘domesticating’ which he describes as to translate the source text in a fluent style, not forcing the norms of the target language and as ‘foreignizing’ which is to translate the source text keeping some of its foreign elements and so forcing the target language norms. A descriptive approach is adopted, aiming to reveal the agenda behind translations and their effects and help to a better portrayal of the socio-cultural context of translation. The results of this examination suggest that the power relations between source and target cultures are critical in determining translational decisions. In the Turkish case, the West as the source culture was given a superior status from as early as the nineteenth century and as a result, domestication was used as the main strategy in translations from Western languages during the nineteenth century and the first decades of the Republican era. The changing socio-political power relations in Turkey, especially after the 1980s, also affected the perception of the West. This gave rise to the beginning of a certain resistance to the previous domesticating strategies. Translations, according to the new approach, should not show the similarities, but differences and one’s identity should be constructed by these difference. This is a foreignizing strategy which was also privileged by Schleiermacher. The paper concludes that there is need to know more about different translation histories in order to learn more about different translation strategies and processes.
Diğer ID | JA53JK35JP |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2001 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2001 Sayı: 4 |