Ilyada ve Odysseia’nın sözlü geleneğin ürünü
oldukları ve aristokrat çevrelerle kral saraylarında ozanlar tarafından
terennüm edildikleri öncülü Homeros araştırmacıları arasında uzun süredir başat
görüştür. Bunun yanında ozanların sözlü kompozisyonlarının, bazı eleştirilere
maruz kalmış olmakla birlikte, biçem ve içerik açısından oldukça uzak bir
geçmişe kadar geri giden uzun erimli sözlü geleneğe ait oldukları kabul
edilmekteydi. Bununla birlikte söz konusu geleneğin şimdiye kadar somut bir
şekilde tanımlanmamış olduğu ve sadece hipotetik olarak varsayıldığı (R.
Scodel) eleştirisiyle son zamanlarda bu görüşe karşı çıkılmaktadır. Böyle bir
geleneğin varlığına dair kuşkular eposların kendilerinin farklı bir resim
sundukları gerçeğiyle daha da güçlenmektedir. Bunlar farklı mekânlarda ve
farklı kitleler önünde sanatlarını icra eden farklı birçok ozan
tanımaktadırlar. Bu durum ‘Homeros’un dinleyici kitlesi kimdir?’ sorusunun
yerine ‘icrayı dinleyici açısından cazip kılacak unsur nedir?’ sorusunu gerekli
kılmaktadır. Bu soruya ancak eposların ardında yatan amacın kavranmasıyla
ikna edici bir yanıt verilebilir. Ilyada ve Odysseia’da anlatılan hikâyelerin
farklı çatışma türleriyle bunların çözümü için yürütülen görüşmeler etrafında
döndüğü açıktır. Homeros eposlarının tarihi için İ.Ö. 7. yüzyılın ilk yarısı
giderek daha çok kabul gördüğüne göre, bu temalar derin çatışmaların ve
bunların çözümü için karmaşık müzakere süreçlerinin her gün deneyimlendiği kent
yerleşimlerinin ortaya çıkışıyla kolayca ilişkilendirilebilir (A. Duplouy, M.
Mohr). Tanrıların nasıl uzlaştıklarına ve Olympos’taki düzenin nasıl tesis
edildiğine dair anlatıbilimsel (naratolojik) analizin yanında Homerik anlatım
(D. Elmer) ile siyasi ittifak kapsamındaki anlatım motiflerinin (T.
Itgenshorst) içiçe geçmeleri bu görüşü desteklemektedir.
For a long time the premise has been dominant among
Homerists that the Iliad and also the Odyssey were the outcome of an oral
tradition which was handed down by singers. This premise is often accompanied
by the notion that the performances of the singers took place at the court of
aristocrats or even kings. It is also assumed that the posited oral
compositions were, formally and in content, part of a long tradition going back
in a far distant past. Against this concept it was argued that it has never
been defined what tradition is. Therefore the presupposed tradition seems to be
a reification (R. Scodel). The doubts about its existence are enhanced by the
fact that the epics themselves offer a different picture. They know various
narrators within the narration who tell different publica stories at different
places. That makes the question ‘Who is the audience of Homer’ change into the
question ‘What makes a narration attractive to the listeners?’ To give a
convincing response to this question presupposes insights into the intention of
the epics. Obviously, the stories of the Iliad and the Odyssey revolve around
various forms of strife and negotiations to resolve them. As the first half of
the 7th century BC as date of the epics is increasingly accepted, these topics
seem easily to be connected with the ‘real’ world of the emerging urban
settlements (A. Duplouy, M. Mohr) where conflict and the complex processes of
negotiations must have been daily experience. The narratological analysis of
how the gods of the Iliad came to terms with each other and established the
Olympian order supports this argument as does the embedding of the Homeric art
of narration (D. Elmer) and narrative motives (T. Itgenshorst) in the context
of the formation of political consent.
Birincil Dil | Almanca |
---|---|
Konular | Dilbilim |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 2 |