Hilâfet, Hz. Peygamber’in vefatından sonraki devlet başkanlığı kurumunun adıdır. Hz. Peygamber’den sonra ilk halife Hz. Ebûbekir’dir. Bu dönemin diğer halifeleri Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hasan ya seçim yoluyla veya Şûra yoluyla halife olmuşlardır. Râşid Halifeler döneminde dört halifenin her biri Kureyş kabilesinin ayrı kolundandır ve biri diğerinin akrabası değildir. Halifeliğin veliahdlık ve hanedan idaresine dönüştürülmesine Emevîler döneminde Hz. Muâviye’nin, oğlu Yezîd’i yerine veliahd tayin etmesiyle başlamış. 90 yıl boyunca Emevîlerin yıkılışına kadar devam etmiştir. Bu dönemde halifeler, Emevî ailesinden Ehlü’l-Hal ve’l-Akd adı verilen Şûra tarafından onaylanmıştır. Emevîler döneminde komutanların geniş yetkilere sahip olmalarına rağmen halife seçimine müdahale etmelerine izin verilmemiştir. Abbâsîler döneminde ise halifeler, Emevîler döneminde olduğu gibi veraseten Abbasoğulları ailesinden seçilmişlerdir. Bu dönemde devletin askeri teşkilatını oluşturan Araplar ve İranlılardan memnun olmayan halifeler Türkleri orduya dâhil etmişlerdir. Halife Mansûr döneminden itibaren orduya dâhil edilen Türklerin sayıları Harûn Reşîd ve Me’mûn dönemlerinde artmış, Mu’tasım döneminde ise zirveye ulaşmıştır. Türkler Halife Mütevekkil dönemine kadar siyasi ve askeri alanda başarılı olmasına rağmen hiçbir zaman veliahd ve halife tayinine müdahale etmemişlerdir. Ancak Mütevekkil’in seçiminden itibaren Türk komutanları Ehlü’l-Hal ve’l-Akd adı verilen Şûra içinde yer alarak seçimlerde söz sahibi olmuşlar ve bu durum Sâmerrâ döneminde etkisini göstermiştir.
The caliphate is the name of the institution of the leadership after the death of the Prophet. The first caliph after the Prophet was Abu Bakr. The other caliphs of this period included Omar, Osman, Ali and Hasan, who were selected as caliphs either through elections or through Shura. During the Rāshidun Caliphs, each of the four caliphs was from the separate arm of the Quraysh tribe, and one was not a relative of the other. The transformation of the caliphate into dynastic, hereditary rule started when Muawiye appointed his son, Yezîd, during the Umayyads. For 90 years, the practice continued until the fall of the Umayyads. During this period, the caliphs were approved by Shura, named Ahl al-Hall wa'l-Aqd of the Umayya family. During the Umayyads, commanders were not allowed to interfere in the election of the caliph, despite exercising broad powers. During the Abbasid period, the caliphs were chosen from the family of the Abbasids, as it was the case during the Umayyads. During this time period, the caliphs were dissatisfied with the Arabs and Iranians who formed the core of the military of the state and the caliphs decided to include the Turkish soldiers in the army. Since the caliph Mansûr, the number of Turkish military officers included in the army has continuously increased during Harun al-Rashid and Al-Ma'mun periods and reached its peak during Al-Mu'tasim period. Although Turkish commanders were successful in the political and military field, they never intervened in the appointment of the deputy and caliph until the election of Al-Mutawakkil. However, since the election of Al-Mutawakkil, Turkish commanders have had a say in the elections by taking part in the Shura also known as Ahl al-Hall wa'l-Aqd and this has taken effect during the Sâmerrâ period.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 13 Ekim 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 5 |