Nil Nehri’ndeki yıllık taşmalara bağlı olarak yaşamını düzenleyen ve ırmak kültürüne sahip olan Mısır halkı, Nil Nehri’nin kıyı şeridi bereketli ve çamurla kaplı bir araziye dönüştüğünde su ve toprak merkezli yaşamını her taşmadan sonra inşa etmiş ve toprağın imkanlarını büyütmüştür. Enguri Nehri’nin ortasındaki bir adada geçen Simindis Kundzuli (Mısır Adası, George Ovashvili, 2014)’de de benzer şekilde nehirdeki taşmalar sonrasında oluşan adacıklar çiftçilerin tarımsal faaliyetleri için verimli bir araziye dönüşür. Doğadaki bu ortaya çıkışta, toprağın ve adanın olanakları onlara “bend” kurmadan etkinliğe dönüşerek gerçekleşir. Doğaya yönelik meydan okuyucu olmayan bu tavır, Heidegger’in Varlık ve Zaman’da bahsettiği doğanın örtük kalan yanına ve Tekniğe İlişkin Soruşturma’da poiēsis’in konusu olan doğa kavramına tekabül etmektedir. Bu anlamda Heidegger, Tekniğe İlişkin Soruşturma’da örtüklük zemininden hareket ederek doğaya dair ontolojik tavrın poietik yönünü physis ve tekhnē bağlamında ele almıştır. Tekniğe İlişkin Soruşturma’da varolanın tekilliği olarak varlığının gizini açma tarzı ile doğanın bir hammadde deposu olarak ortaya çıkması arasındaki ayrım, fenomenolojinin ekolojik bir minvalde düşünülmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda Mısır Adası’ndaki doğa kavrayışı, tahakküm edici olmaktan ziyade ona teslim olmayla ilişkilendirilecek ve eko-fenomenolojiyle kurduğu ilişki değerlendirilecektir. Nitekim filmin son sekansında nehirdeki taşmaların engellenememesi ve meydana gelenin –baraka, mısır koçanları- nehrin sularıyla sürüklenmesi, nehrin bir enerji deposu olarak görülmediğini göstermektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |