Klâsik Türk edebiyatı, XVIII. asırda devletin de içinde bulunduğu şartların bir sonucu olarak değişmeye ve gelenekselleşmiş kuralların bağlayıcılığından kurtulmaya başlar.
Sosyal hayattan alınan ögeler, şiirde kendine daha fazla yer bulur. XIX. asırda da estetik ve edebî kabulleri açısından Klâsik Türk edebiyatı, XVIII. asırdaki görüntüsünü sürdürür.
Mahallileşme üslubu, söyleyiş gücü ve hayal zenginliği bakımından artık eski gücünü koruyamasa da bu dönem şiirinde etkilidir. Günlük hayat sahneleri ve sosyal hayattan alınan tipler şiirin içerisine girer. Mekân algısı değişir. Şeref Hanım, klâsik Türk edebiyatı geleneğinin XIX. asırda Leylâ Hanım ve Âdile Sultan’dan sonra yetiştirdiği üçüncü büyük
kadın şairdir. 1809 yılında doğan Şeref Hanım, İstanbul’da büyümüş ve hayatını orada devam ettirmiştir. Hayatı boyunca, ailesiyle birlikte Gelibolu’ya yaptığı seyahat dışında
İstanbul’dan çıkmamıştır. 1861 yılında İstanbul’da vefat eden Şeref Hanım, yazdığı çok sayıda şiirle hacimli bir divana sahiptir. Onun Yazıcıoğlu Mehmed ve Ahmed-i Bî-cân
övgüsünde kaleme aldığı kasideleri, şiir tekniği açısından olduğu kadar tarihî göndermeleri yönüyle de ayrı bir önem taşır. Çocukluk yıllarında ailesiyle Gelibolu’ya giden ve
Yazıcıoğlu Mehmed ile Ahmed-i Bî-cân’ın kabirlerini ziyaret eden şairenin Yazıcıoğullarına ve Bayramiyye tarikatına beslediği muhabbet, bu şiirlerinde açıkça görülür. Şeref
Hanım’ın kaside nazım şekliyle kaleme aldığı bu şiirleri; tertip özellikleri, vezin kullanımı ve muhteva unsurları açısından daha önce incelenmemiştir. Bu çalışmada, söz konusu
manzumeler, şekil ve muhteva özellikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelenecektir.
Klâsik Türk Edebiyatı Şeref Hanım XIX. Asır Türk Edebiyatı Yazıcıoğlu Mehmed Ahmed-i Bî-cân Tasavvuf.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Şubat 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 77 |