Adilcevaz Castle is located on a dominant hill with a steep slope on the edge of Lake Van in Adilcevaz district of Bitlis province today. This hilly area is the low elevation extensions of the volcanic mountain formation, most of which covers the borders of Bitlis province, descending into the lake. The hill on which the castle was built is connected to the main rock only with a narrow passage from the north while possesses extremely steep slopes on the east, west and south. At first glance, the volcanic rock fleets on the east and west give the impression that they clamped the hill on two sides. These slopes resembling steep walls are actually the reason why the castle was built here. The traces show that there was a continuous settlement on the hill accompanied by a fortification since the early times and as the settlement expanded, with the new additions to the fortification, the whole area turned into a fortified urban center. During the late Roman - early Byzantine period, Adilcevaz was one of the frontier fortifications of the Eastern Roman Empire and the center of the diocese and due to its geographic location it was also located on an important road network. The secondary main road from Edessa to Ani and from there to the North was running through Adilcevaz. So the city has changed hands among many civilizations throughout the history, the walls protecting the settlement were destroyed in the wars and repaired. In addition, earthquakes in various periods also caused the city walls to collapse. Although most of the walls have been demolished today, three phases were identified according to the construction technique, inscriptions and additional traces.
Many thanks to Assist. Prof. Dr. Mehmet Kahyaoğlu for revising the translation of the text. Also many thanks to Architect Hasan Fevzi Çügen and Architect Mehmet Emin Yılmaz for drawing of castle plan.
Adilcevaz Kalesi, günümüzde Bitlis ilinin Adilcevaz ilçesinde, Van gölünün kenarında sarp yamaçlı hakim bir tepe üzerinde yer alır. Bu tepelik alan, büyük bölümü Bitlis il sınırlarını kapsayan volkanik dağ formasyonunun göle inen düşük yükseltili uzantılarıdır. Kalenin üzerine kurulduğu tepe, sadece kuzey yönden dar bir boyun ile ana kayaya bağlıdır; doğu-batı ve güney yönlerde ise son derece dik yamaçlar üzerinde yükselir. İlk bakışta doğu ve batı yönlerindeki volkanik kaya filonları, keskin yamaçlar şeklinde tepeyi iki yönden kıskaç içine almış izlenimi verir. Bazı kesimlerde düz bir duvar gibi yükselen bu sarp yamaçlar, aslında kalenin burada inşa edilmesinin de sebebidir. Günümüze ulaşan izler, erken dönemlerden itibaren tepenin tahkimatlı olarak sürekli iskan gördüğünü ve iskan genişledikçe yeni eklenen surlar ile tepenin tamamının kalekent’e dönüştüğünü gösterir. Burası Geç Roma Erken Bizans döneminde doğu Roma imparatorluğunun sınır tahkimatlarından biri ve piskoposluk merkezi idi. Önemli kentlere ulaşım sağlayan yol ağı üzerindeydi. Edessa’dan Ani’ye, oradan da kuzeye uzanan ikincil ana yol, Adilcevaz’dan geçiyordu. Stratejik önemi nedeniyle tarih boyunca birçok medeniyet arasında el değiştirmiş; yaşanan savaşlar ve tahrip gücü yüksek depremler sırasında beden duvarları yıkılmış ve her seferinde yeniden onarılmıştır. Gerek iç kale, gerekse dış surlar tepenin topografyasına göre şekillenmiştir. Günümüzde surların büyük bölümü harap halde olsa da farklı dönemlerde inşa edilen sur hatları tanımlanabilmiştir. Ancak dış surların bir bölümü Van Gölü suları altında kalmıştır. Araştırmamızda farklı duvar inşa teknikleri, ek izleri ve çoğu günümüze ulaşmayan, ancak belgelenen yazıtlara göre kalede üç yapım evresi tespit edilmiştir.
Buna göre ilk önce tepenin en üst noktasındaki alan surla çevrilmiş olmalıdır. Akropol surlarının genel planı çarpık üçgen şeklindedir. Sarp yamaca bakan kesimlerde kule inşasına gerek duyulmamış sistemde, saldırıya açık bölümler kulelerle kuvvetlendirilmiştir. Muhtemelen artan iskan veya güvenlik sorunu nedeniyle iç kalenin kuzeyine, kulelerle takviye edilmiş yeni bir sur inşa edilmiştir. İkinci evre surlarının ana girişi bindirmeli tiptedir ve kapı önce dar bir avluya açılır. Bu tasarım tamamen savunma ile ilgilidir. Çoğu kayıp olsa da kalan izlerden 2. Evre surlarının orijinalde kesmetaş kaplama ile örülü olduğu anlaşılmaktadır. III. evre surları ise tepenin doğu ve batısından göle doğru inen sarp andezit filonların üzerine inşa edilmiştir. Kayalık topografya bir yandan doğal savunma hattı oluştururken, diğer yandan, üzerinde inşa edilmiş surların yüksekliğini de belirlemiştir. Aşağı surların göle doğru uzanan alt kesimleri ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır. Gerek göl seviyesinin yükselmesi gerekse yüzyılın ortalarında hızlanan inşa faaliyetleri sırasında, aşağı surlar temel seviyesine değin tamamen yıkılmış, bir bölümü ise göl suları altında kalmıştır.
Aşağı surlara doğu yönde açılan kapılardan biri tahrip halde günümüze ulaşmıştır. Çifte kuleyle takviye edildiği anlaşılan kapının gerisinde seyirdime çıkış merdivenlerine ait izler kısmen takip edilebilmektedir. Bu veri, savunma hattının kapı kesiminde dişli tipte planlandığını netleşmiştir. Doğu yönde, göl kıyısında başka bir kapıdan haberdar isek de ne yazık ki bu girişe ilişkin hiçbir arkeolojik veri günümüze ulaşmamıştır. 1930 lu yıllara ait eski bir fotoğrafta kapının yuvarlak kemerli bir açıklık şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. Aşağı surlara batı yönden açılan kapı ya da kapılara ilişkin tüm izler tamamen kaybolmuştur. Evliya Çelebi seyahatnamesinde, kente batı yönden de bir giriş bulunduğu nakledilmektedir.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sanat Tarihi, Teori ve Eleştiri (Diğer) |
Bölüm | ARAŞTIRMA |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 30 Sayı: 2 |