VII. asırda ortaya çıkan İslam, Hz. Muhammed’in rehberliğinde büyük
inkişaf göstererek daha onun sağlığında, 30 yıl gibi kısa süre içerisinde Arabistan’ın
tamamına hâkim olmuş ve beraberinde büyük bir sosyal zümreyi doğurmuştu. Müslüman Arapların oluşturduğu bu sosyal
birliktelik İslam dininin bütün cihana yayılması amacıyla fetih haraketlerine
başladılar. Hemen önlerinde bulunan engelleri aşmak üzere Bizans ve Sasani gibi
büyük imparatorluklara karşı iki koldan askeri sefere çıktılar. Daha Dört Halife
döneminde (632-661) iken Müslümanlar, Sasani topraklarına hâkim olup Türk
sınırlarına dayandılar. Emeviler Döneminde (661-750) Türk yurtlarında
gerçekleştirilen Müslüman akınları ise, Türk Arap ilişkilerini geliştirdi ve olgunlaştırdı.
Dolayısıyla Çin sınırlarında yaşayan Türkler dahi İslam dininden haberdar oldular.
Abbâsîlerin ilk yüzyılına gelindiğinde (750-850) artık Türk - Arap ilişkileri
deyim yerindeyse zirveye ulaşmıştı. Abbâsî ordusunun kâhir ekseriyetini
oluşturan Türk askeri için Bağdat şehri yeterli gelmiyordu. Abbâsî Halifesi bu
sorunu ancak Türkler için yeni bir şehir kurarak çözebildi. Nitekim Bağdat
yakınlarında Samarra adında yeni bir kente Hilafet merkezi ile tüm Abbâsî saray
ve müçtemilatı nakledildi. Artık Türk askeri komuta kademesinin sözünün geçtiği
bir dönem başlamış oldu.
Müslüman Araplarla Türkler arasında başlayan Selçuklu öncesi bu
ilişkiler ve Samarra kenti yeteri kadar bilinmemektedir. Bu makalede Türklerin
siyasi ve kültürel hayatlarına tesir eden bu denli önemli ilşkiler ağı, Samarra
öncesinden başlanarak Selçukluların çıkışına kadarki süreci ortaya
konulacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Tarih |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Ağustos 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 1 Sayı: 47 |
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi