İnsan, bu dünyaya sınanmak için gelmiştir. Bu sınav, insanın birey ve toplum olarak yaşayacağı sorular ve sorunlarla gerçekleşecektir. Bu nedenle insanın olduğu yerde bireysel ve toplumsal sorunlar olacaktır. Bu süreçte yapılması gereken soruları ve sorunları görmek, onları göğüslemek, onları doğru bir şekilde tahlil etmek ve onların üstesinden gelebilmektir. Bunun için Kur’ân bir yandan “Hanginizin daha iyi iş işlediğini ortaya çıkartmak için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur” (el-Mülk 67/2) diyerek yaratılışın temel amacını belirlerken; öte yandan hak batıl mücadelesinin kesintisiz bir biçimde süreceğini belirtir ve bunun esprisini açıklar: “Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah âlemlere lütufkârdır.” (el-Bakara 2/251) “Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çokça anılan camiler yıkılıp giderdi.” (el-Hacc 22/40) İnsânî ilişkilerde problemleri en aza indirerek yaşamada dinin çok önemli bir yeri olduğu gibi muhtemel problemlerin çözümünde de dinî yaptırımların diğer yaptırımlardan çok daha etkin, kapsamlı ve kalıcı bir rolü vardır. Bu yüzden din ilk insanla birlikte vardır. İlk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir ve o, bizzat Yüce Yaratıcının eğitiminden geçmiştir. (el-Bakara 2/31) Ondan sonra da insanlığa hep peygamberler gelmiş kitaplar indirilmiş; bu şekilde insanların gafleti sebebiyle tahrif edilen yahut pörsüyen din sürekli yenilenmiştir. Her yeni peygamber bir yandan insanlığı Yüce Yaratıcının tek hak dini İslam’a yeniden çağırırken, bir yandan da insanlığın dini heyecanını diri tutmayı hedeflemiştir. Nitekim bu husus şöyle açıklanmıştır: “Her milletin bir yol göstereni vardır.” (er-Ra’d 13/7) “Biz peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.” (el-İsrâ 17/15) “And olsun ki, her ümmete: ‘Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının’ diyen peygamber göndermişizdir.” (en-Nahl 16/36) Bu ilahî uygulama, son peygamberin gönderilişine kadar hep böyle devam etmiştir. Nihayet insanlığa son Peygamber gelmiş, onunla beraber insanlığın hayat düsturu son kitap indirilmiştir. Son Peygamber, kendisiyle yenilenen İslam dinini bir bütün olarak hayata geçirebilmiş ve tüm kurumlarıyla dinin uygulanışını gerçekleştirerek bir nevi dinin dünya mürüvvetini görmüştür. Nitekim bu kutlu tablo, ona indirilen ayetlerde şu şekilde açıklanmıştır: “Bugün, inkâr edenler sizi, dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslamiyet'i seçip beğendim.” (el-Mâide 5/3) Bu şekilde son Peygamberle yenilenen bu dinin, kuru bir temenni ve hayalî söylemden ibaret olmadığı, onun bütün kurumlarıyla bizzat hayata geçirilerek ispat edilmiş ve insanlığa en güzel örnek sunulmuştur. Son Peygamber ve ona indirilen Son Kitap ile yenilenen İslam’ın ana hedefi, insanlar arasında barışın sağlanmasıdır. İslam, bu hedefini gerçekleştirmek için çok önemli prensipler belirlemiş ve bunların uygulanışını insanlığa sunduğu Saadet Çağı, Râşid Halifeler Dönemi ve sonraki dönemlerde yine Müslümanlar eliyle kurulan güçlü medeniyet örnekleriyle büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Son Peygamberle başlayan İslam’ın son çağı, sanıldığı gibi Müslümanların zelil ve güçsüz olduğu bir çağ değil, tam aksine İslam Ümmetinin izzetli ve devletli olduğu bir çağdır. Başka bir deyişle bu Ümmetin, izzetli dönemleri, zillete düştüğü dönemlerden çok daha fazladır. Müslümanların, uhdelerinde emanet olan İslam’ı doğru anlayamamaları, onu bütünüyle yaşayarak insanlığa canlı örnekler sunamamaları, İslam’ı korku dini olarak tanıtmak isteyen düşmanlarının yolunu açmıştır. Bugün yapılması gereken, İslam’ın insanlığa sunduğu bu prensipler ve olumlu örneklerden yola çıkarak doğru ve bütüncül bir din anlayışıyla insanlığın özlemini çektiği barış ve esenlik dünyasını kurmak için gayret etmektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tefsir |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Kasım 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 1 Sayı: 1 |