Makalenin başlığından da anlaşılacağı gibi, aslında farklı iki konu olmakla birlikte birbirine yakınlıkları ve aralarındaki alan ve konu itibariyle ilişkileri sebebiyle çalışmamız Kur’ân Tarihi’nde Ahrufu’s-Seb’a (yedi harf) ve kıraatler olmak üzere iki ana başlık altında incelenmiştir. Ahrufu’s-Seb’a “Kur’ân’ın yedi harf üzerine nazil olması” ve “Kıraatler” konusu Kur’ân Tarihi’nin en çok görüş ve izahların, farklı yorum ve değerlendirmelerin yapıldığı iki önemli ve hassas konusudur. Binaenaleyh erken dönemlerden başlayarak günümüze kadar daima İslâm âlimlerini meşgul etmiştir. İslâm muarızları da bu tartışmalı, hassas konuları ele alarak Kur’ân’a dil uzatma fırsatını yakalamışlardır. Özellikle Kur’ân’ın sıhhati konusunda insanları şüpheye düşürme çabasına girmişlerdir. Dolayısıyla eski ve çağdaş muhakkik âlimlerden birçoğu bu iki konu ile ilgili müstakil eserler yazmışlardır. Bilindiği gibi Arapça o günkü Arap Dünyası’nın ortak dili olmasına rağmen, çeşitli kabile ve bölgelerde farklı lehçeler konuşuluyordu. Ancak Kur’ân-ı Kerîm Kureyş kabilesinin merkezî konumu sebebiyle o günkü Arap kabileleri arasında ortak dil olan Kureyş lehçesi ile nazil olmuştur. Bununla birlikte farklı kabilelere mensup değişik lehçeleri konuşan yeni Müslümanlardan özellikle yaşlı kadınlar, erkekler, çocuklar ve okuma yazma bilmeyen ümmiler; Kureyş lehçesi ile nazil olan Kur’ân’ın bazı kelimelerini anlamada, okumada ve telaffuz etmede zorluk çekiyorlardı. İşte Arap Yarımadası’nda farklı lehçeleri konuşan kabile mensuplarından yeni Müslüman olanlara, okuyup anlamada kolaylık olsun diye Kur’ân’ı kendi lehçeleriyle okumalarına izin verilmiştir ki buna Kur’ân Tarihi’nde “el-Ahrufu’s-Seb’a = Yedi Harf” ruhsatı denilmektedir. Ruhsat çerçevesinde yeni Müslümanlara verilen bu genişliğin sınırları şüphesiz Hz. Peygamber(s.a.v.) tarafından belirlenmiştir. Bu farklı lehçelere göre okuyuş keyfiyeti de sadece şifahî (sözlü) okuyuşta söz konusudur. Yazı konusunda böyle bir ruhsat kesinlikle yoktur. Ayetler daima Kureyş lehçesi, Kureyş hattı ile yazılmıştır. Şüphesiz Kur’ân Tarihi’nin ikinci önemli konusu da Kıraatlar konusudur. Kıraatlerin Tarihçesi Resûlullah’a (s.a.v.) Kur’ân’ın vahyedilmeye başlamasıyla başlamıştır. Hatta kıraatlerin vahiy kaynaklı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü Kıyâme Sûresi’nde işaret edildiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine inen vahyi anında ezberliyordu. Daha sonra her gelen vahyi ashaba okuyor ve vahiy kâtiplerine de yazdırıyordu. Yazıldıktan sonra da vahiy kâtiplerine yazdıklarını okutuyor ve doğru yazıp yazmadıklarını titizlikle kontrol ediyordu. Ayrıca Resûlullah her sene Ramazan ayında, o ana kadar inen Kur’ân âyetlerini Cebrâil (a.s.) ile mukabele ederdi. Buna Kur’ân Tarîhinde “arza” denilmektedir. Resûlullah’ın vefatından önceki son Ramazan ayında bu arza iki defa gerçekleşmişti ki buna da “Arza-i Ahire” denmektedir. Kısacası Kur’ân’ın okunması, ezberlenmesi ve yazılması tamamen Allah Te’âlâ’nın; başta Resûlullah’ın zihnine ve kalbine nakşetmesi, sonra Cebrâîl(a.s.)’ın kontrol ve denetimi, Hz. Peygamber’in de ashâb-ı kiram’a direktif ve imlası ile son derece sağlam bir şekilde gerçekleşiyordu. Dolayısıyla kıraatler konusunda Hz. Peygamber’in okumasının ve onayının dışında bir okuyuşu düşünmek mümkün değildir. Kıraatler de Ahrufu’s-Seb’a ruhsatında olduğu gibi tamamen şifahî olarak, sözlü okuyuşta cereyan ediyordu. Yazıyla bu farklı okuyuşlar zapt edilmiyordu. Çünkü âyetler daima Kureyş hattına göre yazılıyordu. Kur’ân Tarihi’nde kıraatlerin oluşum sürecine baktığımızda, Kur’ân tilavetinde farklı tarik ve tarzlarla meşhur olan çok sayıda sahabe olduğunu görürüz. Tabiûn devrinin son dönemlerinde de kendilerinden kıraat ilmi alınan meşhur imamlar vardı. Günümüze kadar kıraatlerin kendilerine nispet edildiği yedi imam meşhur olmuştur ki bunlar; Ebû ‘Amr, İbnu Kesîr, Nafi’, İbnu ‘Âmir, ‘Âsım, Hamze, el-Kisâî’dir. Daha sonra bu yedi imama, kıraatleri sahih ve tevatür derecesinde olan üç imam daha ilave edilmiştir ki bunlar da şunlardır: Ebû Ca’fer, Ya’kûb, Halef b.Hişâm. Bunlardan ilk yedisi mütevatir, son üçü de meşhur kıraatler olarak kabul edilmiştir. Bu on imamın dışındaki kıraatler ise şâz kıraatler olarak değerlendirilmiştir. “Kıraat-i Aşere” diye bilinen bu on kıraatten günümüzde Müslümanlar tarafından sadece dört tanesi pratik olarak kullanılmaktadır. Diğerlerini ise ancak kıraat ilmine sahip olan kimseler okuyabilmektedir. Günümüzde yaşayan bu dört kıraat şunlardır: Âsım Kıraati Hafs Rivayeti, Nafi’ Kıraati Kâlûn Rivayeti, Nafi’ Kıraati Verş Rivayeti, Ebû ‘Amr Kıraati.
Ahrufu’s-Seb’a Yedi Harf Yedi Lehçe Ruhsatı Kıraat İlmi Kıraatler Kıraat-i Aşere
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tefsir |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Kasım 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 1 Sayı: 1 |