Bilindiği üzere milliyetçilik, Fransız Devrimi’nden sonra kitleler için önemli bir tutunum ideolojisi haline geldi. XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda öncelikle gayr-i Müslim unsurların söylem ve eylemlerinde etkili olmaya başlayan milliyetçilik, zamanla imparatorluğun Müslüman Türk kesimlerinde de kimlik konusunda birtakım sorgulamalara yol açtı. Bunun sonucunda daha çok bürokrasi kökenli kadrolar eliyle gündeme gelen kültürel Türk milliyetçiliği, XX. yüzyılın başında imparatorluğun yaşadığı iç ve dış politik gelişmelere de bağlı olarak, siyasallaşmaya ve kitleselleşmeye başladı. Türk milliyetçiliğinin söz konusu bu siyasallaşma ve kitleselleşme süreci, teorik çalışmalardan çok, fiili olaylarla gündeme geldi. Öyle ki, önce Balkan Savaşları, ardından I. Dünya Savaşı’yla imparatorluğun hızla çözülmesi, Anadolu’ya kitlesel göçler ve Anadolu’nun işgali, halkın öncelikle “Müdafaa-i Hukuk” cemiyetleri adı altında “yerel” örgütlenmelerini gündeme getirdi. Bu yerel örgütlenme(ler), Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi ve askerî kadronun çalışmalarıyla süreç içerisinde ulusal bir niteliğe dönüşmeye başladı. Bu dönemde Anadolu halkı, emperyalist devletler ve onların Anadolu’daki uzantıları olarak kodladığı gayr-i Müslim toplumları, önce en görünür kıstasları olan dinleri, ardından da etnik kimliklerini meydana getiren unsurlar üzerinden değerlendirdi. Dolayısıyla istiklâl mücadelesini yürüten kitleler de, kendisini aralarında ayrım bulunmayan bölünmez bir bütün olarak tanımladı. Bütün bunlar kaçınılmaz bir şekilde önceliğin bağımsızlığa verildiği, doğal olarak millî kimliğe yönelik bir tartışma ve ‘kimlik mühendisliğinin’ yapılmadığı Millî Mücadele yıllarında, Mustafa Kemal Paşa liderliğinde kurucu kadronun söylemine yansıdı. Yetiştiği ortam, aldığı eğitim, görev gereği bulunduğu yerlerden dolayı içinde bulunduğu toplumsal yapıyı iyi analiz eden ve İslâmiyet’in Anadolu toplumu üzerinde etkisinin farkında olan Mustafa Kemal Paşa, verilen bağımsızlık mücadelesinde emperyal güçlere karşı birliktelik sağlamak için, İslâm’ın sembolik kaynaklarından yer yer yararlanma yoluna gitti. Bu durum, Mustafa Kemal Paşa’nın örgütlenme sürecindeki söylemlerine ve resmî belgelerine de yansıdı. Bütün bunlardan hareketle, Millî Mücadele yıllarının siyasal söyleminde “Türk” ve “Türk milliyetçiliği” ifadeleri yerine, daha çok geleneksel bir dil ve terminoloji kullanıldı. Diğer bir ifadeyle, toplumun kolektif hafızasındaki terimlerden, “millet” gibi, hareket edilerek mücadele yürütüldü. Bunun izlerini Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne “bilcümle İslâm vatandaşların” üye olabileceğinden söz edilmesinde ve Sivas Kongresi’nde, “bilcümle anasırı İslâmiye[nin] yekdiğerine hürmet”ine vurgu yapılmasında görmek mümkündür. Yine Millî Mücadele’nin bağımsızlık manifestosu olarak görülebilecek Misak-ı Millî belgesinde, “dinî, soyu, istekleri bir olan Osmanlı İslâm çoğunluğunun oturduğu bölgelerin tümü[nün] hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütün” olduğunun dile getirilmesi, bunun bir başka göstergesidir. Dolayısıyla bu dönemde “Kurtuluş”u yürüten kadronun sıklıkla dile getirdiği ve toplumsal tabanda da benzer şekilde karşılık bulan “millî” ve “millet” terimleri, daha çok belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve birbirlerine dinsel bağlarla bağlanmış bir topluluk olarak görüldü. Bütün bunlardan hareketle dile getirilen ve algılanılan “millet”in, ne tam olarak klasik İslâmî anlayıştaki “millet” ile aynı özellikler taşıdığını ne de daha çok uzlaşmaya dayalı Avrupa modeliyle uyuştuğunu söylemek zordur. Buradan hareketle mücadelenin “millî” temelini tanımlama konusunda oldukça dikkatli davranan ve sıklıkla “millî” ve “millet” terimlerine vurgu yapan Mustafa Kemal Paşa, hem bu terimlerin Osmanlı coğrafyasındaki toplulukların kolektif hafızalarındaki ‘geleneksel’ anlamından hem de ‘modern’ anlamından yararlanma yoluna gitti. Başka bir ifadeyle Mustafa Kemal Paşa, “millî” kelimesinin “dini olan” ve “ulusal olan” şeklindeki çift anlamlığından, yani muğlaklığından yararlanarak, en azından kavramsal düzeyde milliyetçi söyleme geçişe zemin hazırladı.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Ocak 2021 |
Gönderilme Tarihi | 12 Ekim 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 8 |
Yayının Türü: Uluslararası Akademik Hakemli-Altı Ayda Bir Yayınlanır