Devletin nüfuz ve kudretine, Padişahın otoritesinin derecesine yine hükümdarın ahlak ve karakterine, devleti idare eden vezir-i azamın (sadr—ı azamın) zekâ ve kiyasetine ve padişahın mukarrib ve musahiplerinin tesir ve oyunlarına göre birçok dikkate şayan mühim hâdiselerin değişik şekilde tarihe aksettirildiği belgelerin incelenmelerinde meydana çıkmaktadır. İşte bu sebeple vak'a-nüvis tarihlerinde gördüğümüz belgelerin siyasi kısım hariç bir kısmının hakikate uymadığı ve hattâ bir kısım ferman-ı hümayunların olaya aykırı bulunduğu görülmektedir. Bilindiği gibi Osmanlı idaresinde ferman padişahın mührünü (tuğrasını) havi emri demektir; fakat bu emir cereyan eden şekline göre Divan-ı Hümayundan yazılan ve nişancı tarafından tuğralanan sadr—ı azamın bilgisi ile yazılmış yazıdır. Bu yazı, olayın şekline ve muhatabının şahsiyetine gerek sadr—ı âzam, gerek sarayda padişahın mukarriblerinin telkin ve tesirlerine ve nihayet padişahın bunlardan birini kabul edip etmemesine bağlıdır. Sadr—ı âzam çok kuvvetli, otoriter ise padişah ona itimaden Divan—ı Hümayundan yazılan fermanı kabul eder, eğer hükümdarın çevresindeki en nüfuzlu ve sevimli olanlar — mesela silâhdar, çuhadar, musahip gibi — tesiri altında ise onun telkini üzere ferman yazılırdı. Bu hususa ait vesikalar çoktur. Bilhassa padişah bizzat alâkadar olmayıp Divan—ı Hümayundan gelen fermanı kabul eden fermanlar görülür. Padişah herhangi bir mesele hakkında olayı takip etmekte ise, onun vereceği emirle ferman yazdın
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Temmuz 1977 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1977 Cilt: 41 Sayı: 163 |
Belleten Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.