Dünyada umumi bilginin hemen hiçbir sahası, bizim ilk okul sıralarından beri öğrenmeğe çalıştığımız "Tarih" kadar çok, fikir münakaşaları ve dünya görüşü mücadeleleri içine sokulmuş değildir. Bunun neden ileri geldiğini uzun uzun araştırmağa pek lüzum yoktur; çünkü bu, tarihin mahiyetinden gelmektedir. Filhakika başka hiçbir ilim, -hattâ hukuk ve ilahiyat bile-, tarih kadar zamanın ve devrin fikir alemine tabi ve bağlı değildir. Çünkü ilim olarak tarih, devirlerin ve kültürlerin, geçmişten hesap verdikleri bir "form"dur. Hattâ bundan dolayı her neslin tarihini kendi yazması, tarih tablosunu kendisi çizmesi lazım geldiği bile iddia edilmiştir. Gerçekten, cihan tarihi gösteriyor ki, hiçbir devir, hattâ hiçbir nesil, kendi görüş ve anlayışı ile kendisine yeni bir "tarih tablosu" çizmekten, başka bir deyimle, yeni bir "tarihi şuurlaşma"dan müstağni kalamıyor. Bilhassa siyasi değişmeler ve yeni içtimai şekilleşmeler demek olan inkılap devirleri ve nesilleri bunu, sükün devirlerinden çok daha kuvvetle hissediyorlar. Çünkü milletler böyle zamanlarda varlıklarını korumak, kudretlerini geliştirmek ve, manevi kıymetlerine dayanarak geleceğe emniyetle yürümek için, kendilerini yeniden daha derin tanımak ve anlamak ihtiyacını duyuyorlar. Ve çünkü böyle zamanlarda milletler de -tıpkı bir insan gibi-, "ben ne olmalıyım? nasıl olmalıyım?" derlerken, önce, "ben neyim?" diye bir sual sormak zorunda kalıyorlar. Fakat, herkes teslim eder ki, bunu cevaplandırmak için de "ben nasıldım? nasıl oldum?" demeleri ve bunun cevabını vermeleri icap ediyor. Bu ise geçmişlerini tekrar gözden geçirmekle, daha doğrusu tarihlerine yeni bir bakışla mümkün ve kaabil olabiliyor. Çünkü, söylemeğe bile lüzum yoktur ki, bir milletin tabiatı, karakteri, mizacı, istidadı ve iktidarının hududu v.s., -tıpkı gene bir insanın ki gibi,- hep geçmişinde iradesi ile yaptığı, başardığı veya başaramadığı, işlerinde, yâni onun hayatının aynası olan "tarih'- inde görülebiliyor. Binnetice, milletler kendilerini ancak tarihleri içinden anlayabiliyorlar. Tarihe bu bakış ise, her defasında yeni bir "tarihi şuurlaşma" demektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Temmuz 1971 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1971 Cilt: 35 Sayı: 139 |
Belleten Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.