Sosyal bilimler, modern zamanlardaki doğa bilimleri örneğine göre kurulmuştur. Kopernik'in sembolik öncüsü olduğu bilimsel devrim, doğa bilimlerinin göreli büyük başarılarıyla hakim paradigma haline gelmiş ve 19. Yüzyıldan itibaren sosyal bilimlerin de bu modele göre kurulabileceği fikri yaygın kabul görmüştür. Diğer yandan, doğa bilimleri ve sosyal bilimlerin özsel açıdan farklı gerçeklikleri incelemeleri, epistemolojik ve metodolojik açıdan sorunlar, ikilemler, kısıtlar ve tartışmalara neden olmaktadır. Bunun temel nedenlerinden biri bilimin tarihsel, kültürel olgu ve süreçlerle içiçe olmasıdır. Hiç bir bilim adamı/ kadını içinde yaşadığı fiziksel ve sosyal bağlamdan soyutlanamaz. Her kavramsallaştırmanın temelinde felsefi inançlar yatar. Her ölçüm, gerçeği kaydetmeye çalışırken onu değiştirir. Zamanla bu yapay tarafsızlık inancının kendisi, bulgularımızın doğruluk değerini arttırmamızı önleyen başlıca engel haline geldi. Eğer bu, doğa bilimcilerinin karşılaştıkları önemli sorunlardan birisi ise, varın siz düşünün sosyal bilimcilerin karşısına ne denli büyük bir sorun çıkardığını. Özellikle sosyal bilimlerde özne- nesne sorunsalı, bilgi nesnelerinin de kültürel varlıklar olması, bilimde nesnellik, doğruluk, geçerlilik, genellik ve evrensellik gibi sorunlarla ilişkilidir. Bu makalede kendisi de kültürel bir özne olan sosyal bilimcinin kültürel gerçeklikle karmaşık ilişkisi, teorik bir çerçevede tartışılacaktır. Makalenin ana önermesi şudur: Sosyal bilimcinin her tür bilimsel etkinliği, seçicilik, bağlam ve düzey farklarıyla ayrı tutulursa, aynı zamanda kültürel bir işlemdir.
Social sciences are constructed following the example of natural sciences. The scientific revolution, which is pioneered by Copernicus, became a dominant paradigm through the vast successes achieved by natural sciences and the idea that social sciences must also be built on this paradigm prevailed 19th century onwards. On the other hand, essentially because of scrutinizing different realities, the relationship between social and natural sciences evoked epistemological and methodological problems, dilemmas and discussions. One of the principal reasons for this is the current situation of science, which is being nested in historical and cultural facts and processes. It is impossible to isolate scientists from their physical and social contexts. Philosophical beliefs lie in the base of every conception. Every measurement changes the reality while trying to record it. In the course of time, the artificial belief in objectivity became a major obstacle in increasing the validity of our own findings. I f this is one of the major obstacles that natural scientists encountered, then, imagine the severe obstacles this can produce to the social scientist. The problem of objectivity in social sciences is related to the problem that objects of knowledge in those sciences are also cultural beings and related to the problems of scientific validity, objectivity, accuracy, generality and universality. In this paper, the complex relationship of social scientist as a cultural agent, with cultural reality is being discussed in a theoretical framework. The main assertion of the paper is as follows: All scientific activities of social scientist are at the same time cultural processes when taken apart from differences stemming from selectivity, context and degree
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Sayı: 13 |
Bu sistemin içeriği ve TÜBA-KED'de yayınlanan tüm makaleler "Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0" altında lisanslanmıştır.