Cumhuriyet dönemi Türk şiirine yansıyan suçluluk duyumuna psikanalitik yaklaşıldığında başlıca iki yönelim görülür. Bunlardan ilki şairin/ anlatıcının kendini suçlu hissedişine dair duyumdur. Bunun nedeni Sigmund Freud ve Jacques Lacan’ın ortaya koyduğu gibi özne olarak şairin, Lacan’ın kavramlaştırdığı Babanın Adları olan yasa ve yasakları çiğnemiş olmaları veya çiğneme ihtimalleridir. Bir özne olarak şair yasa ve yasayı çiğnemese bile, yasa ve yasağın oluşu her insan gibi şairin de bunları çiğnemenin bilinçdışı arzusunu taşıdığı anlamına gelir. Burada yasa ve yasağın oluşu diyalektik olarak bilinçdışı suçluluk duyumunu vareder. Şiirlerinde ilksel ve kökensel bu suçluluk duyumunu yansıtan şairler, bu duyumla Kant’ın ortaya koyduğu etik ilke, ahlak yasası ve koşulsuz ödev mantığına göre içerik ve anlamdan yoksun ve sadece biçimsel ilkelerle inşa edilmek istenilen acımasız, merhamet yoksunu öznenin de karşısında yer alır. Bu noktada şairler, yine Kant’ın patoloji olarak kavramlaştırdığı insanın otantik ve egzotik duyumlarından yana tercihini kullanır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde suçluluk duyumunun bir diğer görünümü simgesel/kültürel alanın özneyi suçlayışı karşısında şair/anlatıcının kendini bütünüyle suçsuz hissedişidir. Bu noktada psikanaliz öznenin tercihlerinde rol oynayanın birinci derecede bilinçdışı arzu olduğuna dikkat çeker. Bilinçdışı arzu da simgesel kültürel alana göre şekillenir. Dolayısıyla bilinçdışı arzuyla hareket eden özne/şair de bu noktada tercihlerinde sorumlu olmadığından suçluluğu kabul etmez.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 9 Aralık 2015 |
Gönderilme Tarihi | 9 Aralık 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 |