yaymacısından beş kuruşa alınmış bir elif ile başlayarak eski harfleri öğrenme işini kendi kendime halletmiştim. Lisenin birinci sınıfında bulunduğum zamanda, Bâyezid Umûmî Kütübhânesi ile Fatih Millet Ali Emirî Kütübhânesinden, geçmişin kitap cihânının kapısını aralamış, geriye giden asırların sâhipliğindeki yazmaların sayfalarını, içim ilk temasın haz ve merak ürpermeleri ile dolu, çevirmeye başlamıştım. Belki bu başlangıçta daha da evvele giden birşey vardı. İlkokulda iken Sultanahmet’de Fuat Köprülü’nün mahallesinde oturuyorduk. Yeğeni sıra arkadaşımdı. Dış cephesini kale gibi kuşatan yüksek duvarları, zilini ilk çalışta küçücük bir bakma penceresi açılan demir kapısı ardındaki Köprülü evi ufak bir ilkokul öğrencisinin merakını uzun zamandır hep kendine çeker olmuştu. Bir yaz gecesi, aynı mahallede onun tam karşısındaki evde oturan, vaktiyle İstanbul lisesinde edebiyat muallimliği sırasında talebesi olmuş, Gülhane Askerî Hastahânesi doktoru dayımın aldığı randevuyla köşk açılmış, Marmara’ya bakan eteklerini dalgaların yaladığı burç içinde, yüksek tavanlarına kadar her tarafı kitap rafları, dizi dizi kutu şekilli dosyalar, bir pano gibi göz göz fiş çekmeceleri ile çevrelenmiş, o muhteşem, dillere destan Köprülüzâde Kütübhânesini görmek bahtiyarlığına erişmiştim. O büyüleniş ile sonrası için açık bir bağlantıdan bahsedebilir miyim, bilmem. Fakat söyleyeceğim ki daha lisede Köprülü’nün yabancı dildeki sayılı birkaç tanesi hâriç, hemen hemen bütün yazdıklarını okumuş gibiydim. Başka bir yerde söylediğini zevkle tekrarlayım: Talebesi olmadığım Köprülü, yazıları ile hocam olmuştu. Fakülteye bu hava içinde girdim. Benim için daha o zamanda sınırlı ve dar bir saha yok, içinde alabildiğine at koşturulacak bir Türkoloji cihanı vardı. Dar bir ihtisasın, içine kapanık olduğu yörede kendini kuvvetli, çok selâhiyetli zannedişine mukabil, geniş bir zemine yayılmış bütünü göremediği, çeşitli yönleri ile bütünü tanıyıştan uzak ve yoksun kaldığı için, güdüklüğüne inanırım. Köprülü’nün Türkolojiye getirdiği ders budur. Onun kuvveti, yaklaşılmaz üstünlüğü bundadır. Türkolojinin pek çok alanına, çeşit çeşit meselelerine açılan bir alâka, geçmişi bütün müesseseleri ile tanıma cehti, biri bırakılıp diğerine
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Şubat 2006 |
Gönderilme Tarihi | 31 Ekim 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2006 Sayı: 19 |