Kimura Hastalığı, kronik inflamatuar bir hastalık olup kesin etiyolojisi halen bilinmemektedir. Batıda oldukça nadir olmasına rağmen, Asya’da endemiktir. Hastalar, genellikle yavaşça büyüme gösteren, tek veya birden fazla subkutan kitleler ile başvururlar. Sıklıkla bölgesel lenfadenopati, serum eozinofil seviye yüksekliği ve artmış serum immünglobulin E seviyesi eşlik eder. Kimura Hastalığı için uygun tedavi yöntemi halen tartışmalıdır. Burada, Kimura hastalığı olan iki erkek hasta sunulmuştur. Kırk beş yaşındaki ilk hastanın, sağ yanak bölgesinde ve sol kaş medial komşuluğunda multisentrik subkutan lezyonları bulunmaktaydı. İkinci hasta ise 58 yaşındaydı ve frontal bölge orta hatta subkutan nodüler bir kitleye sahip idi. Her iki hasta da opere edildi ve tüm lezyonlar dikkatlice tamamen eksize edildiler. Her iki hastaya da kortikosteroid veya radyoterapi gibi bir adjuvan terapi verilmedi ve birinci yıl sonunda her iki hastanın takiplerinde nüks izlenmedi. Her ne kadar, rekürrens olasılığı hakkında konuşmak için erken olsa da, dikkatlice yapılır ise tek başına cerrahi ile kür sağlanabileceğine inanmaktayız.
Kimura’s disease is a chronic inflammatory disease which the exact etiology is still unknown. Although it is extremely rare in the West, it is endemic in Asia. The patients usually present a solitary or multiple subcutaneous masses that slowly increase in size. It is often accompanied by regional lymphadenopathy, elevated serum eosinophil counts, and raised serum immunoglobulin E levels. The optimal treatment modality still remains controversial for Kimura’s disease. In here, two male patients with Kimura’s disease are presented. The first one, was 45-years-old, and had 2 discrete subcutaneous lesions on the right cheek and also near the medial side of the left brow. The second patient was 58 years old and he presented a subcutaneous nodular mass on the midline frontal region. Both cases were operated and total excisions were performed carefully for all lesions. No adjuvant therapy such as corticosteroid or radiotherapy was given for both patients, and there were no recurrences at the end of the 1st year follow-up period. Although, it may be early to mention about the possibility of the recurrence, we believe that the curative treatment can be achieved with the surgery alone, if it is carefully done.
Diğer ID | JA59FC99CR |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2013 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 21 Sayı: 3 |