Barışı kısaca “Fert ve toplumların ilişkili
olduğu yerlerle uyum içerisinde olmasıdır.” şeklinde tarif edebiliriz. İslâm dini daima barışı önceler, ulusal
ve evrensel barışı tesis edecek ilkeler vazeder, İslam’ın tercihi hep barıştan yanadır,
savaşın kaçınılmaz olduğu zamanlarda da, kalıcı bir barış için savaşı çözüm
olarak görür.
Genel
anlamda barışın üç alanda vâkî olduğunu görmekteyiz: Bireyin kendisi ile
barışık olması, insanlar arası barış ve toplumlar arası barış. Bireyin kendisi
ile barışık olması, inandığı gibi yaşaması, inandığı değerlerle çatışmaması ile
mümkündür. İnsanlar arası ve toplumlar arası barış, hukuki zeminde, hakkaniyet
ekseninde ve evrensel insanî ve ahlâkî prensipler çerçevesinde mümkün
olacaktır.
Kur’an’da
barış mefhumunu, sulh, silm, selâm kelimeleri ve bunların türevleri
ifade eder. Barışa dair âyetlerin, beşeri ilişkilerde yapıcı yaklaşım, farklı
inanç mensuplarına saygı, inandığını ifade etme ve inandığı gibi yaşama
hürriyeti, istihdamda liyakat, yönetimde adalet, anlaşmalara sadık kalma, zulme
ve teröre karşı iş birliği vd hususları ihtiva ettiği anlaşılmaktadır.
Kur’an, her
şeye rağmen barışçıl olunmasını istemez, ezik bir barışı telkin etmez, mümkün
olduğu kadar barıştan yana tercih yapılmasını ister, bireyler ve toplumlar
arası barışın temel ilkelerini belirler. Çünkü, canın korunması dinin temel
gayelerindendir. Kur’an’a göre, bir canı öldüren bütün insanlığı öldürmüş, bir
canın yaşamasına vesile olan da bütün insanlığı yaşatmış gibidir. (Bkz. Mâide,
5/32)
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Eylül 2019 |
Gönderilme Tarihi | 5 Ağustos 2019 |
Kabul Tarihi | 13 Eylül 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 4 Sayı: 1 |