Öz
Dil kuramı sorusuna verilecek yanıtlar çok sayıdadır. Bu yanıtların arasından bana belli bir dil görüngübilimini belli bir dil felsefesiyle karşıtlaştırma olanağı veren birini alacağım (dil görüngübilimi, dil felsefesi demekten yani belirli tanımlığı kullanmaktan kaçınmak gerek), ayrıca bu yanıt bana dil görüngübiliminin altında “söyleyenler göstergebilimini” işletmek olanağı da verecek (bu yaklaşımın ve bu uygulamanın sorumlusu olduğum için burada belirli tanımlığı kullanabilirim). Yapacağım ilk seçim dilin devingen görünümünü ele almaktır. “Dil” ve “söylem” terimlerini birlikte değerlendirip değerlendirmediğim açıkça görülmektedir, ikinci terim birincisinin gerçekleşmesidir: Benveniste’in uygulamada bu iki terimi eşdeğerliği kabul ettiğini de kayda geçirelim.
Ses, el-kol hareketleri, daha genel olarak da bedensel davranışı içeren “dil” ya da “söylem”, tam olarak, insana özgü, insan hayatına özgü anlamlandırıcı etkinliktir. Benveniste de özellikle bunun üzerine vurgu yapıyordu: “İletişim kurmaya yaramaktan çok daha önce dil yaşamaya yarar” . Bu anlamlandırıcı insan etkinliği söylem üreticisinin (yazarın) ve yorumlayıcının (okurun ya da dinleyicinin) izlediği sürece göre değişiklik gösterir. Bu etkinlik sözceleyenden sözceleyene gider ve bunu yaparken, bedensel (ya da daha iyisi, tensel, Körper değil Leib) ve/ya da zihinsel (ya da bilişsel) nitelikte bir ya da birçok anlam evreni üretir. Etkinlik anlatımın oluşturulduğu tekil dilde gerçekleşir.