The Ince Minare Madrasa, built by the famous Seljuk vizier Sāhib Fahr al-Dīn ‛Alī, has been the subject
of many studies, and various evaluations have been made on the plan of the building, especially its portal and
Kalūk ibn ‛Abd Allāh. The monumental portal, rises as an independent mass in the centre of the eastern façade
of the madrasa, is undoubtedly one of the most remarkable designs of the Seljuk period with its ornamentation
and plasticity and deserves to be the subject of a new study again.
The portal protruding from the eastern façade of the madrasa, is a prestigious and monumental building
element dependent on the rectangular and detached building mass behind it. The portal which currently has a
height of 10.00 m. stands out not only with its concave curved deep niche surrounded by a wide encircling arch,
but also with the thuluth inscriptions surrounding the façade composition and various decorative elements carved
in relief, as a high geometric design and an extraordinary example of creativity that gives the facade layout a
sculptural appearance. The absolute symmetry created by the spiral arrangement of the surahs of al-Fath and
Yāsīn, stacked in thuluth on the legs of the arch covering the door and the borders with transverse and concave
profiles bordering the rectangular prismal mass of the portal on both sides, clearly reveals that the whole mass
design is based on writing and that the portal is the product of a construction activity that emphasises the element
of writing.
In this context, it can be easily concluded that this monumental building element is not a madrasa, but a
prestige structure that reflects the power of the Sultanate as an ‘urban symbol’ in the public sphere in the Seljuk
capital Konya, in other words, it is the product of an extraordinary design that carries the insignia of the Seljuk
Sultanate and revives the glorious memories of the Middle Ages by giving it the appearance of a monumental
‘darwaza’ that will not fade from memory. Considering the fact that the most important details that give the portal,
which is shaped with extraordinary subtlety and a high knowledge of geometry, its main meaning and character,
are the sûrah of al-Fath (Conquest), which is stacked in thuluth to bless a great victory and conquest won by
war, there is no reason not to accept that this monumental mass was once built as a ‘Victory Gate’ (Bāb al-Nasr).
It should be pointed out that another building element in the ‘İnce Minare Madrasa’, which was designed
to be dedicated to the memory of a war victory and an important conquest, is the ‘minaret’ that gives the madrasa
its name.
In the medieval urban panorama of the 13th-century medieval city of Dār al-Mūlk Konya, with its majestic
silhouette that is particularly prominent and can be perceived from many kilometres away, there is no reason
not to think that the ‘minaret’ in question was once built and functioned as a ‘sultanic urban symbol’ welcoming
those arriving to the Seljuk capital from distant lands, rather than a building element belonging to the madrasa’s
masjid.
The building in question is located on the main road route connecting the city to its hinterland from the
west during the Seljuk era, starting from the city gate where ‘Ehmedek’, which is known to have been built
by Sultan Izz el-dīn Keykāvus I as a military garrison connected to the outer walls from the inside, is located
at a point where the road extending in the west-east direction ends at the wall line surrounding the ‘Alaeddin
Hill’ where the Seljuk Palace is located. In this context, there can be no doubt that this monument was built as
a ‘Tower of Victory’ rising in the same position in front of and across the road from the ‘Victory Gate’, which
was certainly connected by a bridge over the moat and allowed access to the Inner Fortress from the west.
Konya İnce Minare Madrasa Kalūk ibn ‛Abd Allāh Victory Gate (Bāb al-Nasr) Victory Tower
Selçuklu başkenti Konya’da, vaktiyle Selçuklu Sarayı’nın da bulunduğu İç Kale’yi çevreleyen sur
tahkimatının dışında ve “Alâeddin Tepesi”nin batı kanadı üzerinde yer alan ve “Sâhib Âtâ Dâr’ûl-hadîsi” ya da
daha yaygın olarak “İnce Minareli Medrese” gibi adlarla bilinen yapı, bugüne kadar pek çok çalışmaya konu
edilmiş; başta, bânîsi Sâhib Âtâ Fahrū’d-dîn Ali olmak üzere, planı ve özellikle taçkapısı ile yapının mimarı
olduğu düşünülen Kelûk bin Abdullah üzerine de çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Medresenin doğu cephesinin ortasında ve âdeta yapıdan bağımsız bir kütle olarak yükselen anıtsal taçkapısı, tezyinat ve plastisitesiyle,
hiç kuşkusuz, Selçuklu çağının en dikkat çekici tasarımlarından biridir ve bu hâliyle müstâkil bir çalışmaya
yeniden konu edilmeye muhtaçtır.
Medresenin doğu cephesinden çıkma yapan taçkapı, gerisindeki dikdörtgen planlı bir bina kütlesine bağımlı
prestijli ve anıtsal bir yapı ögesidir. Hâlihazırda 10.00 m.ye varan bir yüksekliğe sahip olan taçkapının cephe
yüzeyi, geniş kuşatma kemeriyle çevrelenen içbükey kavisli derin nişi ile olduğu kadar, cephe kompozisyonunu
çevreleyen celî sülüs yazıları ve kabartma olarak işlenmiş çeşitli tezyinî ögeleriyle, fasat düzenini heykelsi bir
görünüme kavuşturan yüksek bir geometrik tasarım ve olağanüstü bir yaratıcılık örneği olarak özellikle öne
çıkar. Kapı açıklığını örten kemerin ayakları ile taçkapının dikdörtgen prizmal kütlesini iki yandan sınırlandıran
enli ve içbükey profilli bordürler üzerine celî sülüs ile istiflenmiş Fetih ve Yâsîn sûrelerinin sarmal bir düzenle
birbirine düğümlenerek oluşturdukları mutlak simetri, bütün kütle tasarımının, yazı üzerine kurulduğunu ve
taçkapının da özellikle yazı unsurunu öne çıkaran bir inşâ faaliyetinin ürünü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, taçkapıda, özellikle yazı unsurunun öne çıkartılmış olmasına bakılarak, bu
anıtsal yapı ögesinin, bir medreseden ziyâde, Selçuklu başkenti Konya’da, Sultanlığın gücünü bir “kentsel simge”
hâlinde kamusal alana yansıtan bir prestij yapısı, başka bir deyişle, Selçuklu Sultanlığının nişânesini taşıyan
ve Ortaçağın görkemli anılarını hafızalardan silinmeyecek anıtsal bir “dervâze” görünümüne büründürerek
canlandıran sıradışı bir tasarımın ürünü olduğuna kolaylıkla hükmedilebilir.
Olağanüstü incelikli olarak, yüksek bir geometri bilgisiyle şekillendirilmiş taçkapıya esas anlam ve
karakterini kazandıran en önemli ayrıntıların, muhakkak ki savaşla kazanılmış büyük bir zafer ve fethi kutsamak
üzere celî sülüs ile istiflenmiş Fetih sûresi olduğu dikkate alınırsa, bu anıtsal kütlenin, vaktiyle, bir “Zafer Kapısı”
(Bâbü`n-Nasr) olarak inşâ edilmiş olduğunu kabul etmemek için hiçbir sebep yoktur.
“İnce Minareli Medrese”de, savaşla kazanılmış bir zafer ve önemli bir fethin anısına ithaf olunmak üzere
tasarlanmış bir diğer yapı ögesinin de, medreseye adını veren “minare” olduğuna işâret edilmelidir. Dâr’ûl-Mûlk
Konya’nın, 13.yüzyılın Ortaçağ kent panoramasında bilhassa öne çıkan ve kilometrelerce öteden algılanabilmesini
sağlayan görkemli siluetiyle, sözkonusu “minare”nin, vaktiyle, medresenin mescidine âit bir yapı ögesi olmaktan
ziyâde, uzak diyârlardan Selçuklu başkentine gelenleri karşılayan bir “Sultanî kentsel simge” olarak inşâ edildiği açıktır. Bu bağlamda, Selçuklu çağında, kenti batı yönünden hinterlandına bağlayan ve Sultan I.İzzeddîn
Keykâvus tarafından dış surlara içten eklemlenmiş bir askerî garnizon olarak inşâ ettirilip sonradan Osmanlı
çağında “Zindankale” adı verilen “Ehmedek”in de yer aldığı kent kapısından başlayıp batı-doğu istikâmetinde
uzanarak Selçuklu Sarayı’nın bulunduğu şimdiki “Alâeddin Tepesi”ni tahkim eden sur çizgisine ulaşan ana yol
güzergâhının nihâyetinde yer alan bu görkemli anıtın, muhakkak ki hendek üzerindeki bir köprü vasıtasıyla
irtibatlandırıldığı ve İç Kale’ye batı yönünden dâhil olunmasını sağlayan “Zafer Kapısı”nın önünde ve yol aşırı
karşısında aynı mevkide yükselen bir “Zafer Kulesi” olarak inşâ edildiğine şüphe duyulamaz.
: Konya İnce Minareli Medrese Kelûk bin Abdullah Zafer Kapısı (Bâb’ûl-Nasr) Zafer Kulesi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Mimarlık Tarihi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 11 Kasım 2024 |
Kabul Tarihi | 30 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: ARIŞ 25. SAYI |