Kur’ân kelimelerinin bazılarında telaffuz açısından farklılıklar söz konusudur. Arap dilinin edebî zenginliği ve lehçe farklılıkları gibi unsurlar, Hz. Peygamber’in (sav) bizzat ifadeleri ve onayı, Kur’ân’ın farklı okunmasına kapı aralamıştır. Nüzûl sürecinde ve sonrasında Kur’ân’ı daha iyi anlama çabalarına matuf çalışmalar, hatırı sayılır ölçüde kırâat birikimi oluşturmuştur. Kırâatler, Müslümanın hayata bakışının başlıca unsuru olan Kur’ân’ın anlaşılmasında önemli rol oynar. Anlaşılmasına ve yorumlanmasına hizmet eden bu disiplin sayesinde Kur’ân’dan değişik manalar elde etme imkânı doğmuş, bazı kapalı ifadeler kırâatler aracılığıyla açıklığa kavuşturulmuştur. Kırâat farklılıklarının manaya etkisine daha ilk asırlardan itibaren kaynaklarımızda yer verilmiştir. Taberî (ö. 310/923), Zemahşerî (ö. 538/1144), Râzî (ö. 606/1210), Kurtubî (ö. 656/1258) ve Ebu Hayyân (ö. 745/1344) gibi birçok âlim, eserlerinde bu farklılıklar üzerinde durmuş ve âyetlerin tefsirini buna göre yapmışlardır. Böylece kırâat ihtilafının olduğu âyetlere yeni bir bakış açısı ve açıklama getirilmiştir. Bu sayede yorumlar zenginleşmiş, zihinlerde oluşacak yeni çağrışımlarla beraber farklı değerlendirmeler söz konusu olmuştur. Kur’ân’ı yorumlamada önemli bir etkiye sahip olan kırâat ilmi tefsir ve fıkıh gibi Kur’ân ile doğrudan ilişkili ilimler açısından da önem arz eder. Dolayısıyla bu disiplin, Kur’ân’ı anlamaya hizmet etmesi itibariyle Kur’ân ilimleri arasında vazgeçilmez bir disiplin kabul edilir. İslâmî ilimlerin birçok branşını etkileyen kırâat ihtilafları, ahkâm boyutu olan hukûkî âyetlerin anlaşılmasına ve yorumlanmasına da etki etmiştir. Âlimler arasında şöhret bulan “kırâat farklılıkları, ahkâm ihtilaflarını ortaya çıkarır.” sözü bu açıdan önem arz etmektedir. İslâm’ın temel kaynağı ve hüküm çıkarmada şer‘î delillerin temeli olan Kur’ân, kaynaklarda “Allah (cc) tarafından, Hz. Cebrâil vasıtasıyla Hz. Peygamber’e (sav) mucize olarak indirilen, tevâtüren nakledilen ve tilâvetiyle ibadet edilen Allah’ın (cc) kelâmı”3 şeklinde tanımlanır. islâm fıkıh mezheblerinin, ittifakla Kur’ân olarak kabul ettiği mütevâtir kırâatler,4 İslâm hukûkunun hüküm istinbâtında en önemli başvuru kaynaklarından sayılmıştır. Fıkıh mezhebleri, kırâatlerin söz konusu lafızlara yüklediği anlamla değişik bir bakış açısı kazanmış; böylelikle birçok meselede, herhangi bir kırâat imamının okuyuşundan hareketle, diğerlerinde olmayan alternatif bir mana ve hüküm çıkarılabilmiştir. Bu bağlamda sahabenin fakihlerinden olan Ebu’d-Derdâ’nın (ö. 32/652): “Sen Kur’ân’ın vecihlerini öğreninceye kadar onu tam olarak anlayamazsın.” şeklindeki ifadesi de meselenin önemini gösterir niteliktedir. Öte yandan âlimler arasında şöhret bulan “Kırâat farklılıkları, ahkâm ihtilaflarını ortaya çıkarır.”6 sözü kırâat-fıkıh ilişkisinin bu boyutuna dikkat çeker. Zerkeşî (ö. 794/1392), şâz kırâatleri anlattığı yerde, kırâatlerin Kur’ân’ı izah eder mahiyette olduğunu, tabiînden buna benzer şeylerin rivayet edildiğini ve hoş karşılandığını söyler. O, bu rivâyetlerin tefsirden daha çok ve güçlü olduğunu vurgulayarak tevilin sıhhati noktasında bu kırâatlerden istifade edildiğini dile getirir. sahîh kırâat kriterlerini taşıyan mütevâtir kırâatler, hukuk kaynağı olarak kabul edilirken, bunun dışında kalan rivâyetler Kur’ân olarak değerlendirilmemiş ve bunların namazda tilâveti câiz görülmemiştir. Kur’âniyyet vasıfları ise üç kriter ile belirlenmiş, bu şartları bünyesinde barındıran kırâatler sahîh-mütevâtir olarak kabul görmüştür. Bu üç kriter kısaca şu şekildedir:
1) Bir vecihle de olsa Arap gramerine uygunluk.
2) Hz. Peygamber’e (sav) ulaşan sahîh ve muttasıl bir sened.
3) Takdîren de olsa resmu’l-mushaf’a (Hz. Osman’a nispet edilen ve onun istinsah ettirdiği mushaflardan birinin hattına) uygunluk.Öte yandan mezheb ekolleri, bu kırâatleri bazı açılardan şer‘î delil olarak kullanmıştır. Bu tür rivâyetler, hüküm istinbâtında önemli rol oynamış, zaman zaman da çıkarılan hükümleri desteklemek için bunlardan istifade etmiştir. Burada mezhep ekollerinin kendi usûl ve prensiplerinden müteşekkil metodolojileri belirleyici olmuştur. Bazı ekoller hüküm çıkarmada kırâatleri daha fazla kullanmış; âhâd ve müdrec kırâatleri de ibadet ve muamelâta ilişkin meselelere dayanak kabul etmişlerdir. Burada, Kur’ân’ı anlamada önemli yer tutan mütevâtir, müdrec ve âhad kırâatleri, altyapı olması kabilinden kısaca izah ettikten sonra, söz konusu kırâat çeşitlerinin şer‘î-amelî hükümler hususunda hangi sonuçlara kapı araladığını örnekler eşliğinde sunmaya çalışacağız.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | May 31, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 5 Issue: 5 |