Çevre hukukunun, sanayi toplumunun ortaya koyduğu riskleri hukuki belirlilik ilkesi içinde tanımlanmasının ve bunu çevre hakkı kapsamında değerlendirilmesinin 50 yılı aşan tarihinde geliştiğini söylemek mümkündür. Bu zaman zarfında çevre hukukunun küresel düzeyde aldığı yolu, hem normatif düzenlemelerin gücü hem de çevre politikalarının etkisiyle ölçebiliriz. Çevre hukukunun korumayı amaçladığı çevresel varlıkların sürdürülebilir korunması yaklaşımı, koruma ve kullanma dengesinin sağlanması biçimine dönüşse de değişmeyen temel ilke, sanayi yatırımlarına ait risklerin ‘hukuki belirlilik ilkesi’ içinde tanımlanmasıdır.
Bu tanımlama, idare hukuku ölçütleri içinde ÇED mevzuatı ve bu doğrultuda gelişen uygulama pratikleriyle şekillenmiştir. Çevre Kanunu kapsamında, sanayi yatırımlarının yaratacağı bütünsel etki ve hukuki belirlilik bir arada düşünüldüğünde tüm yatırımların risk analiz sisteminin bir parçası olması gerektiği bu çalışmanın temasını oluşturmaktadır. Bu tema aynı zamanda, çevre hakkı ile korunan değerin, ÇED Yönetmeliği için de geçerli olacağı varsayımına dayalıdır. Bu doğrultuda öncelikle Çevre Kanunu ile korunan amaca bu çalışmada kısaca değinilerek, ÇED Yönetmeliğinin amacı dışına çıkan düzenleme ve uygulamaların, çevre hukukunun bütünlüğünü ortadan kaldıracak bir hukuk dizgesi yarattığı ortaya konulacaktır. Bu dizgenin süreklilik kazanması halinde de idare hukuku ile korunması arzulanan belirliliğin ve çevrenin korunması amacının gerçekleştirilmesinin söz konusu olamayacağı ileri sürülecektir.
Çevresel Etki Değerlendirme Kapsam Dışı Değerlendirme Kararı Çevre Hakkı Paris İklim Sözleşmesi Çevresel Kolluk
It is possible to say that environmental law has developed over the 50 years of defining the risks posed by the industrial society within the principle of legal certainty and evaluating it within the scope of the right to the environment. We can measure the making inroads of the environmental law into the global level during this time, both with the power of normative regulations and with the impact of environmental policies. Although the approach of sustainable protection of environmental assets, which the environmental law aims to preserve, turns into maintaining a balance between protection and use, the basic principle that does not change is the defining of the risks of industrial investments within the 'legal certainty principle'.
This definition has been shaped by the EIA legislation within the administrative law criteria and the implementation practices developed in this regard. Considering the holistic effect and legal certainty the industrial investments shall create within the scope of the Environmental Law, the argument that all the investments should be a part of the risk analysis system constitutes the theme of this study. This theme is also based on the assumption that the value protected by the environmental right shall also apply to the EIA Regulation. In this regard, in this study, first of all by briefly mentioning the purpose protected by the Environmental Law, it will be revealed that the regulations and practices that go beyond the purpose of the EIA Regulation create a legal sequence that will destroy the integrity of the environmental law. It will be argued that in case this sequence gains continuity, it shall not be possible to realize the specificity, the certainty that is desired to be protected by the administrative law and to accomplish the aim of protecting the environment
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 8 Nisan 2022 |
Gönderilme Tarihi | 27 Ocak 2022 |
Kabul Tarihi | 21 Mart 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 71 Sayı: 1 |