Gerçeğin yorumlanması her zaman görsel algılama ile yakından ilişkili olmuştur. Görmenin, insan hayatında dilden önce var olması, gerçekle olan ilişkide görmeyi öncelikli kılmıştır ancak görmenin, bilmenin aracı haline gelmesi aydınlanma düşüncesi ile doruk noktasına ulaşmıştır. Bilimsel bilgiye ulaşmanın yöntemi olarak gözlem ve bilgiye ulaşmanın araçları olarak görüntüleme araçları (fotoğraf makinesinin icadı da kökeninde bilimsel çalışmalara dayanmaktadır) bu düşünce biçiminin göstergeleridir. Görselliğin somut kaydedilebilir olması ve sınırsız çoğaltılabilirliği ile birlikte toplumsal yapıda meydana gelen değişimlere yönelik tartışmalar günümüzde yeni bir boyut kazanmıştır. Bugün somut gerçekliği kaydetmek yerine somut gerçekliğe ihtiyaç duymadan imgelerin üretilebildiği bir dönem yaşanmaktadır. İmge, temsil gücünü yitirirken bir taraftan da toplumsal hayatın tamamına egemen olmaya başlamıştır. Jean Baudrillard, bu değişimi Batı toplumları merkezinde incelemiş ve simülasyon kavramı ile yaşanan değişimin eleştirel bir çözümlemesini yapmıştır. Gilles Deleuze ise simülasyon kavramını kendi felsefi kuramının merkezine almış ve kavramı olumlamıştır. Bu çalışmada bu iki düşünürün simülasyon kavramını yorumlayışları imgenin doğasında meydana gelen değişimler bağlamında ortaya konmuş ve bu farklılıklar Matrix filmi üzerinden yorumlanmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Eylül 2022 |
Gönderilme Tarihi | 1 Ağustos 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.