Karapınar (Sultaniye) Konya -Ereğli arasında yer almaktadır. Karapınar yaylaları batıdan doğuya doğru; kuzeyde
Üzecek Dağı sırtları, Sultaniye Ovası ve Karaca Dağ, güneyde Hotamış Ovası (eski bataklık), Hasanoba Dağı,
Osmancık Dağı, Meke Dağı, Acıtuz Mekesi ve Küçük Meke Dağı ile çevrilidir. Meke Dağı ile Karaca Dağ
volkanik kütleler olup; andazit, porfirit, bazalt, dolorit ve volkanik tüfler ile aglomeralardan oluşmuştur.
Güneydeki Hasanoba ve Osmancık mermerlerden oluşmuştur. Bu mermerler Bolkar Dağlarının mermerlerinin
devamıdır. Kuzeydeki ve güneydeki sırtlar karasal (kireçli) pliosen materyalleridir. Ovayı oluşturan alüviyal
arazi Pleistosen (Quaterner) göl ve akarsu tortullarından oluşmuştur. Eski iç gölün batıdaki kalıntısı Hotamış
Gölü, doğudaki kalıntısı ise Ereğli’nin çevresindeki Akgöl sazlıklarıdır. Göl tortulları killi ve kireçli materyaller
olup, göl kuruduktan sonra topraklaşmışlardır. Đklimin kuraklığından dolayı bölgede orman yetişememiş, bozkır
bitkileri araziyi kaplamıştır. Bu sebeple düzlük arazi uzun süre otlak olarak kullanılmış ve özellikle koyunculuk
yapılmıştır. Aşırı otlatma ile bitki örtüsünün tahrip edildiği yerlerde toprağın ince bölümü (kil ve toz) taşınmıştır.
Geriye kalan kum bölümü de rüzgâr ile kısa mesafelerde taşınarak araziyi geniş bir kara kumuluna
dönüştürmüştür. Giderek gelişen kara kumulu 1956 yılından itibaren Karapınar yerleşim alanını etkilemeğe
başlamıştır. Özellikle Mart 1962’de hızı 110 km/saate ulaşan rüzgâr çok şiddetli bir kum fırtınasına sebep olmuş
ve zarar vermiştir. Bu olay üzerine gerekli incelemeler yapılmış ve 1963 yılında kumul önleme çalışmalarına
başlanmıştır (Toprak Su Konya Bölge Müdürlüğü (VI), Rüzgâr Erozyonu Plan ve Tatbikat Grubu
Başmühendisliği). Daha sonra kurulan “Atış Alanı” askerî tesislerinin çevresinde de rüzgâr erozyonunu önleyici
ağaçlandırmalar yapılmıştır. Rüzgâr Erozyonu Plan ve Tatbikat Grubu Başmühendisliğinin çalışmaları 1972’de
bitirilmiş ve kumulun ilerlemesi durdurulmuştur. Askerî alandaki ağaçlandırma çalışmaları 2000’li yıllarda da
devam ettirilmiştir. Yapılan ağaçlandırmalarda orman ağaçlarından; Kara Servi (Cupressus sempervirens var.
horizontalis ile var. pyramidalis L.), Karaçam (Pinus nigra Arnold.), Sedir (Cedrus libani a. Rich.), Salkım
Ağacı (Robinia pseudoacacia L.), Kuş Đğdesi (Eleagnus angustifolia L.), Yabani Badem (Amygdalus communis
L.) yaygın olarak kullanılmıştır. Bu ağaç türlerinin tohumları bozkıra yakın yörelerdeki ormanlardan ve
ağaçlardan alınmıştır. Bu türler bozkır ikliminin soğuk kışları ile erken ve geç don olaylarına dayanmışlardır.
Dikilen fidanlar sulanmıştır. Yüzeydeki kumul tabakasının altında killi balçık türünde göl tortulu bulunmaktadır.
Sulanan fidanlar hızlı büyümüşlerdir. Ancak kökleri killi materyalde yeterli derinliğe ulaşamamıştır. Sulamanın
devam ettirildiği askerî alanda 1969 yılında dikilmiş olan karaçamlardan boyları 17 m’ye ulaşanlar şiddetli
rüzgâr etkisi ile devrilmişlerdir. Sulamanın devam ettirilmediği ağaçlandırma alanlarında ise ağaçların boyları
10-11 m’ye kadar ulaşmış olup, bunlar devrilmemiştir. Son yıllarda artan sıcaklığa bağlı olarak buharlaşma ve
kuraklık artmıştır. Özellikle yaz kuraklığı ağaçların gelişmesini olumsuz etkilemeğe başlamıştır. Ağaçlandırma
alanlarında yaşama oranlarının yaşa göre az da olsa düşmesi kök/gövde (ibre ve yaprak kütlesi) arasındaki
dengenin kuraklık artışı ile bozulduğunu işaret etmektedir. Özellikle sedir ağaçlarındaki kurumalar dikkat
çekicidir. Kuraklık yetişme ortamının ekolojik hassasiyetini arttırmıştır. Bozkırda ısınma ve kuraklaşma süreci
orman, otlak ve tarım topraklarının daha erken kurumalarına sebep olmaktadır. Sığ köklü olan tarım bitkileri
kuru rüzgârlardan daha fazla etkilenmektedirler. Daha fazla sulama suyu kullanılmaktadır. Kuru rüzgârların
toprağı kurutucu etkilerini azaltmak ve toprağın ince bölümünün taşınmasını önlemek için rüzgâr perdeleri tesis
etmek ve ağaçlandırmalar yapmak gerekmektedir. Derin toprak işlemesi orman ağaçlarının kök sistemlerinin
gelişmesini ve kuraklıktan daha az etkilenmelerini sağlar. Karapınar kumul ağaçlandırmalarında arazide yeteri kadar bilgi birikimi sağlanmıştır. Bu çalışmada kumul ağaçlandırmaları ölçülmüş, arazideki bilgi birikimi
sayısallaştırılmış ve değerlendirilip, yeni ağaçlandırmalarda kullanılmak üzere sunulmuştur.
Karapınar (Sultaniye) is located between Konya and Eregli districts. Karapınar high plateaus are surrounded by
the ridges of Uzecek Mountain, Sultaniye Plain and Karaca Mountain on the west, Hotamıs Plain (a previous
quagmire) Hasanoba Mountain, Osmancık Mountain, Meke Mountain, Acıtuz Passive Volcano and Small Meke
Mountain on the south. Meke Mountain and Karaca Mountain are volcanic masses comprising andesite,
porphyritic, basalt, dolerite, volcanic tuff and agglomerates. Hasanoba and Osmancık mountains on the south are
formed of marbles. These marbles are the continuation of the marbles of Bolkar Mountains. The ridges on the
north and south are of continental (calcic) pliocene. The alluvial land that made up the plain comprises Holocene
(Quaterner) lacustrine sediment. The residue of the previous internal lake is Hotamış Lake in the west and Akgol
reed beds around Eregli on the east. Lacustrine sediments are clayish and calcic materials and they turned into
soil after the lake dried. Because of the aridity of the climate, no forests developed in the region and steppe
plants invaded the land. Therefore, flat terrain had been used as a pasture for long years and especially sheep
raising was practiced here. In areas, where the plant cover is destroyed as a result of intensive grazing, the thin
layer of the soil (clay and silt) is removed. The remaining sand is removed by the wind in short distances and
turned the land into a large continental dune. This increasing continental dune began to effect the Karapınar
settlement as of 1956. Particularly, in 1962 the wind that blew 110 km/hour caused a wild sand storm and serious
destructions. Following this destruction, necessary studies were done and sand-dune prevention studies began in
1963 (Regional Directorate of Rural Services (VI), Chief Engineering of Wind Erosion Plan and Application
Group). Around the “Field of Fire” military establishment founded later, afforestation works were made to
prevent wind erosion. The studies of Chief Engineering of Wind Erosion Plan and Application Group ended in
1972 and the expansion of sand-dune was halted. Afforestation studies in military zones continued in 2000s.
Among the forest trees widely used in the afforestation are; Mediterranean Cypres (Cupressus sempervirens var.
horizontalis and var. pyramidalis L.), Black Pine (Pinus nigra Arnold.), Cedar (Cedrus libani A. Rich.), Locust
(Robinia pseudoacacia L.), Oleaster (Eleagnus angustifolia L.), Wild Almond Tree (Amygdalus communis L.).
The seeds of these species are taken from the forests and trees in the vicinity of the steppe. These species could
endure the cold winters of steppe climate as well as early and late frosts. Seedlings planted were watered. Under
the sand-dune layer on the surface there is lacustrine sediment in the form of clay loam. The seedlings watered
grew rapidly. However, their roots could not reach the necessary depth inside the clayish material. In the military
zone where irrigation was maintained, the black pines whose height reached up to 17 meters toppled with the
effect of strong wind. But in those areas where irrigation was not continued, the heights of the trees were up to
10-11 meters and thus they did not topple.
As a result of the rising temperatures in recent years, evaporation and aridity raised. Particularly, summer aridity
has influenced the growing of the tress negatively. Despite being slight, the decrease in survival rates in
afforestation areas by age indicates that the balance between root/ stem (needle and leaf mass) is lost with the
rising of aridity. Particularly, the dry ups in cedar trees is remarkable. The aridity increased the ecological
vulnerability of the habitat. The process of warm up and aridification in steppes cause the forests, pastures and
agricultural soils to dry up earlier. Agricultural plants with shallow roots are affected more from the dry winds.
More irrigation water is used. To minimize the drying effect of dry winds on the soil and to prevent the removal
of the thin layer of the soil it is necessary to build up windbreaks and make afforestation. Deep soil tillage
ensures the improvement of root systems of forest trees and they are less impacted from the aridity. Necessary
knowledge in the land is obtained for Karapınar sand-dune afforestation. In this study, the sand-dune afforestation is measured, the knowledge in the land is digitized and assessed; and presented for use in new
afforestations.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | April 8, 2011 |
Published in Issue | Year 2011 Volume: 13 Issue: 19 |
Bartin Orman Fakultesi Dergisi Editorship,
Bartin University, Faculty of Forestry, Dean Floor No:106, Agdaci District, 74100 Bartin-Turkey.
Fax: +90 (378) 223 5077, Fax: +90 (378) 223 5062,
E-mail: bofdergi@gmail.com