Alâüddevle Simnânî (ö. 736/1336), İbnü’l-Arabî’den (ö. 638/1240) bir asır
sonra, Simnân’da yaşamış bir Kübrevî şeyhidir. Arapça ve Farsça olmak üzere
tasavvufun çeşitli alanlarına dair doksan civarında eser kaleme almış, pek çok
mürîd yetiştirmiştir. Onun tasavvuf geleneğine katkıları özellikle vahdet,
letâif, ricâlu’l-gayb, vâkıa ve tecellî gibi konularda ön plana çıkmaktadır.
Vahdet konusunda kendinden sonra gelen sûfîleri etkilemiş olan Simnânî’nin
vahdet anlayışı, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî (ö. 1034/1624) ve Sirhindî’nin
şeyhi Bâkî Billâh’ın (ö. 1012/1603) vahdet anlayışlarıyla örtüşmektedir.
Vahdet-i vücûd anlayışına karşı vahdet-i şuhûd anlayışını geliştiren Rabbânî, Mektûbât’ında,
kendi varlık anlayışının Simnânî’nin varlık anlayışıyla aynı olduğunu
belirtmektedir. Öte yandan Simnânî, İbnü’l-Arabî’nin vahdet anlayışını
eleştiren ilk sûfî olarak bilinmektedir. Öyle ki, onun ismi anıldığında ilk
akla gelen İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirileri olmuştur. Bununla birlikte onun
İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirileri, eserlerinin tamamı görülerek etraflıca
araştırılmamıştır. Simnânî’nin eserlerine bakıldığında onun İbnü’l-Arabî’ye
yönelik eleştirilerinin iki temel noktada temerküz ettiği görülür. Bunlardan
ilki Allah hakkında vücûd-i mutlak kavramını kullanmasına yöneliktir. Simnânî,
eserlerinde Hak için vücûd-i mutlak kavramını kullanmayı doğru bulmadığını
ifâde etmektedir. Onun ikinci temel eleştirisi, el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye’de
yer alan “Sübhâne men ezhare’l-eşyâe ve hüve aynuhâ” cümlesinedir. Bu çalışmada
Simnânî’nin bu eleştirilerinin sebepleri üzerinde durulacak, her iki sûfînin vücûd-i
mutlak kavramına ve ayn kelimesine yüklediği anlamlar
incelenecektir.
Özet: Kübreviyye
tarikatının önemli sîmâlarından olan Alâüddevle Simnânî, 659-736/1261-1336
yılları arasında, bugünkü İran topraklarında yer alan Simnân’da yaşamış bir
şeyhtir. Gençliğinde İlhanlı sarayında, Argun Han’ın (1284-1291) hizmetinde
bulunmuş, daha sonra yaşadığı mânevî bir hâl üzerine saraydaki hayatını
bırakarak tasavvufî hayata yönelmiştir. Bir müddet kendi başına ibâdet ve
riyâzatla meşgul olmuş, bu süre zarfında meşrebine uygun bir mürşid aramıştır.
Nihayet Bağdat’ta bulunan Kübrevî şeyhi Nûreddin Abdurrahmân İsferâyînî’ye (ö.
717/1317) intisâb etmiş ve kendisinden irşâd icâzeti almıştır. Ardından, onun
emriyle memleketi Simnân’a dönerek vefâtına kadar burada mürîd yetiştirmek ve
eser te’lîf etmekle meşgul olmuştur. Tasavvufun çeşitli konularına dâir Arapça
ve Farsça olmak üzere doksan kadar eser kaleme alan Simnânî, özellikle vahdet,
letâif, ricâlu’l-gayb, vâkıa ve tecellî gibi konularda tasavvuf geleneğine
önemli katkılarda bulunmuş, kendinden sonra gelen sûfîleri etkilemiştir.
Simnânî’nin vahdet anlayışının tesirleri özellikle Nakşbendiyye
tarikatının Müceddidiyye kolunun kurucusu İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî (ö.
1034/1624) ve Sirhindî’nin şeyhi Bâkî Billâh (ö. 1012/1603) üzerinde
görülmektedir. Bâkî Billâh, Sirhindî’ye yazdığı bir mektupta, Simnânî’nin
meşrebinin vahdet-i vücûd olmadığını, onun şuhûdunun en kâmil şuhûd olduğunu
söyleyerek onun vahdet anlayışı ile vahdet-i vücûd arasındaki bazı farklara
değinmiştir. Sirhindî de Mektûbât’ında kendi varlık anlayışının
Simnânî’nin varlık anlayışıyla aynı olduğunu ifâde etmiştir.
Diğer taraftan Simnânî, İbnü’l-Arabî’nin varlık ve vahdet anlayışını
eleştiren ilk sûfî olarak bilinmektedir. Hatta o, daha çok bu yönüyle
bilinmekte, ismi anıldığında ilk akla gelen İbnü’l-Arabî’ye yönelik
eleştirileri olmaktadır. Bunun temel sebebi, Simnânî’nin, İbnü’l-Arabî’nin
takipçilerinden Abdürrezzâk Kâşânî’ye (ö. 736/1335) yazdığı ve içerisinde
İbnü’l-Arabî’nin vahdet anlayışına yönelik eleştirilerinin bulunduğu mektubun,
Abdurrahman Câmî’nin (ö. 898/1492) meşhur eseri Nefehâtü’l-üns
içerisinde yer almasıdır. Bu mektubun Nefehât içerisinde bulunuyor
olması, onun bilinmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Bu sebeple Nefehât’in
Simnânî’yi meşhur ettiğini söylemek mümkündür. Ancak şunu da söylemek gerekir
ki Nefehât, tasavvufla ilgili onlarca eser yazmış olan Simnânî’nin
yalnızca bir yönüyle ve eksik olarak tanınmasına sebep olmuştur. Ayrıca
Simnânî’nin bu mektubunda yer alan ifâdelerinin onun İbnü’l-Arabî hakkındaki
kanaatini tam olarak yansıttığını söylemek de mümkün değildir. Dolayısıyla onun
İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirilerini ve onun hakkındaki kanaatini tam olarak
ortaya koyabilmek diğer eserlerinin de incelenmesini gerektirmektedir.
Simnânî’nin eserleri incelendiğinde onun İbnü’l-Arabî’yi iki konuda
eleştirdiği görülmektedir. Bunlardan ilki İbnü’l-Arabî’nin Hak için vücûd-i
mutlak tâbirini kullanmasına, ikincisi ise Fütûhât’ta yer alan “Eşyânın
aynı olduğu hâlde onu izhâr eden zâtı tesbih ederim” (سبحان من أظهر الأشياء وهو عينها)
cümlesine yöneliktir. Birinci meseleyi anlamak için her iki sûfînin mutlak
vücûd kavramıyla neyi kastettiğini, ikinci meseleyi anlamak için de her
ikisinin ayn kelimesine yüklediği anlam bilinmelidir.
Öncelikle İbnü’l-Arabî’nin vücûdu, şahısları mevcûdlar olan bir cins
kategorisi olarak görmediğini bilmek gerekir. Aksine o, vücûdu Kadîm’e has
kılar ve yaratılmışlar için vücûd kavramını kullanmaktan kaçınarak onları
mevcûd olarak isimlendirir. Yani İbnü’l-Arabî, vücûd ile mevcûdu birbirinden
ayırarak vücûd kavramını Hakk’ın varlığına has kılar. İbnü’l-Arabî bu
anlayışını, “Hak, Vücûd’dur, eşyâ ise vücûdun suretleridir” gibi cümlelerle sık
sık dile getirir. İbnü’l-Arabî’nin vücûd-i mutlak kavramıyla anlatmak istediği,
her türlü kayıttan uzak bulunan, Vâcibu’l-vücûd olan Hak’tır. Dolayısıyla bir
anlamda vücûd-i mutlak, Vâcibu’l-vücûd demektir. Simnânî’nin mutlak vücûd
kavramına verdiği anlam ise İbnü’l-Arabî’ninkinden bütünüyle farklıdır.
Simnânî, “Vücûd-i Hak, ezelen ve ebeden kemâl sıfatlarıyla muttasıf olan zât-ı
Vâcibu’l-vücûd’dur. Vücûd-i mutlak, O’nun sıfatından sâdır olan fiildir. Vücûd-i
mukayyed ise bu fiil sebebiyle zuhûra gelen eserdir.” diyerek vücûd-i mutlak
kavramına Hakk’ın fiilleri anlamını verdiğini açıkça ifâde etmektedir. Her iki
sûfînin ifadelerinden anlaşılan şudur ki İbnü’l-Arabî, vücûd-i mutlak ile
Vâcibu’l-vücûdu, yani Hakk’ın zâtını kastederken Simnânî aynı kavramı Hakk’ın
fiilleri anlamında kullanmaktadır. Vücûd-i mutlak kavramına Hakk’ın fiilleri
anlamını yükleyen Simnânî, İbnü’l-Arabî’yi de kavrama kendi yüklediği anlamı
esas alarak eleştirmekte olduğundan bu konudaki eleştirilerinde haklı değildir.
Aslında her ikisi de Hakk’ı her türlü kayıttan tenzih etmektedir. Ancak
İbnü’l-Arabî, Allah’ın varlığını vücûd-i mutlak kavramıyla ifâde etmeyi tercih
ederken Simnânî sadece Vâcibu’l-vücûd ve el-Vücûdü’l-Hakk kavramlarıyla ifâde
etmeyi uygun bulmuş ve vücûd-i mutlak kavramına İbnü’l-Arabî’den farklı olarak
Hakk’ın fiilleri mânasını yüklemiştir.
Simnânî’nin İbnü’l-Arabî’ye yönelik ikinci eleştirisi “Eşyânın aynı
olduğu hâlde onu izhâr eden zâtı tesbih ederim” cümlesiyle ilgilidir.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde yer alan ve Simnânî’nin Fütûhât haşiyesinden
bir bölüm olduğu anlaşılan yarım sayfalık bir notta, Simnânî’nin bu cümlenin
kenarına yazdığı ifadeler son derece serttir. “Ey en sapık önderin tâbîleri!
Bir kimsenin bırakın şeyhinizin dışkısı şeyhinizin aynıdır demeyi, şeyhinizin
sakalının aynıdır dediğini duysanız bunu kabûl eder ve o kişiye müsâmaha
gösterir misiniz?” cümlelerinden, Simnânî’nin ayn kelimesine bir şeyin ta
kendisi anlamını verdiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Oysa ayn kelimesi,
Arapçada en fazla anlam taşıyan kelimelerden biri olup İbnü’l-Arabî’nin
eserlerinde “göz, bir şeyin ta kendisi, kaynak, suyun kaynayıp taştığı yer, bir
şeyin maddî/cismânî varlığı, bir şeyin hakikati” gibi farklı anlamlarıyla kullanılmaktadır.
Kelimenin “bir şeyin hakikati” anlamıyla kullanımı, İbnü’l-Arabî’nin
eserlerinde oldukça yaygındır. Kelimenin bu anlamları varken Simnânî’nin tek
bir anlamı esas alarak İbnü’l-Arabî’yi bu kadar sert eleştirmesi hatta işi
tekfire kadar vardırması ilginçtir.
Simnânî’nin İbnü’l-Arabî’yi eleştirdiği her iki meselede de
eleştirilerinin temel sebebi, kavramlara İbnü’l-Arabî’den farklı bir anlam
yüklemesi ve onu, kendi yüklediği anlam çerçevesinden değerlendirip
yargılamasıdır.
: ‘Alā’ al-Dawla al-Simnānī (d. 736/1336) was a Kubrawī sheikh lived in
Simnān one hundred years after Ibn al-Arabī (d. 638/1240). He authored around
ninety works in Arabic and Persian on various fields within Sūfism, raised many
disciples. His contribution to the sūfī tradition mainly come to forefront
regarding problems like unity, latāif (subtle organs), rijāl al-ghaib
(men of the unseen), wāqia (dream-like mystical experiences) and tajallī
(manifestation). Simnānī’s understanding of the unity influenced subsequent
sūfī’s and specifically Ahmad Sirhindī (d. 1034/1624) and his sheikh
Bāqībillah’s (d. 1012/1603) views of the unity overlap with Simnānī’s one. In Maktūbāt,
Sirhindī who developed the idea of unity of the seen against the unity of the
existence expresses that his understanding of being is the same with Simnānī’s
one. Simnānī is also known as the first critic of Ibn al-Arabī’s conception of
the unity among sūfī’s. Such that, whenever his name is mentioned the first
thing comes to one’s mind has been his criticism against Ibn al-Arabī. However,
his criticism against Ibn al-Arabī was not studied as a whole looking at his ouvre.
Studying Simnānī’s works, it is seen that his criticism is concentrated on two
main problems. First is Ibn al-Arabī’s employing the concept wujūd al-mutlaq
(absolute being) for God. He maintains that it is not convenient to use
this concept for al-Haq. His second criticism is against a sentence mentioned
in al-Futūhāt: “سبحان من أظهر الأشياء وهو
عينها”.
In this article, causes for Simnānī’s critiques will be discussed and both
sūfī’s conceptions of wujūd al-mutlaq and ‘ayn (quintessence)
will be studied.
Summary: One of the famous
names in the Kubrawī tradition, ‘Alā’ al-Dawla al-Simnānī is a sheikh who lived
in the city of Simnān in the
contemporary Iran between 659-736/1261-1336. In his youth, he served in the
service of Arghūn Khan (r. 1284-1291) in the Īlkhānid Palace; and later, after
a spiritual experience, he left the palace and turned to a Ṣūfī life. For a
certain period, he continued worshipping and riyādhat (spiritual fight against the evil commanding self) on his own, and
looked for a guide convenient
to his character. Eventually, he became the disciple of the Kubrawī sheikh in
Baghdad, Nūr al-Dīn ʿAbd al-Raḥmān Isfarāyīnī (d. 717/1317), and obtained ijāzah (permission) for irshād (guidance).
After that, with the instruction of his sheikh, he went back to Simnān; and
spent rest of his life with guiding his disciples
and writing scholarly works. He authored
around ninety works in Arabic and Persian on various fields within Sūfism. His
contribution to the sūfī tradition mainly comes to forefront regarding problems
like unity, latāif, rijāl al-ghaib, wāqia and tajallī; and influenced
subsequent sūfī’s. Simnani’s influences can best be seen on the founder of the
Mujaddidiyya branch of Naqshbandiyya, Ahmad Sirhindī (d. 1034/1624), and
Sirhindī’s sheikh Bāqībillah (d. 1012/1603). In a letter Bāqībillah wrote to
Sirhindī, he mentions certain differences between Simnānī’s understanding of
unity and unity of the existence by stating that Simnānī’s path is not that of
unity of the existence, and that his shuhūd (seen) is the most perfect shuhūd.
Also in the Maktūbāt, Sirhindī expresses that his understanding of being
is the same with that of Simnānī’s.
Simnānī is also known
as the first critic of Ibn al-Arabī’s conception of being and unity among
sūfī’s. It would not be incorrect to say that he is more famous for this
critique so much so that whenever his name is mentioned the first thing comes
to one’s mind has been his criticism against Ibn al-Arabī. The main reason for
this is that a letter Simnānī wrote to one of the followers of Ibn al-Arabī,
ʿAbd al-Razzāq al-Kāshānī (d. 736/1335) in which Simnānī criticizes Ibn
al-Arabī’s conception of unity, was included in the famous work of Abd
al-Raḥmān Jāmī (d. 898/1492), Nafakhāt
al-uns. This letter’s presence in the Nafakhāt
played a vital role in its publicity.
For this reason, it can be said that Nafakhāt made Simnānī
famous. Yet, it should also be said that the fame stemming from Nafakhāt
is incomplete and it is just about one aspect of Simnānī, a scholar who
authored dozens of books on the Sūfism. Moreover, it is not correct to defend
that Simnānī’s statements in that letter reflects a full picture of his opinion
about Ibn al-Arabī. Hence, to have a better understanding of his criticism and
thoughts about Ibn al-Arabī, one should explore other works of Simnānī as well.
Studying Simnānī’s
works, it is seen that his criticism is concentrated on two main problems.
First is Ibn al-Arabī’s employing the concept wujūd al-mutlaq for God.
His second criticism is against a sentence mentioned in al-Futūhāt: “سبحان من أظهر الأشياء وهو عينها”. To understand the first
criticism, one needs to know the meaning both sūfī’s attribute to the concept
of wujūd al-mutlaq; and for the
second the meaning they attribute to the concept of ‘ayn.
First, it should be
known that Ibn al-Arabī did not think of being as a form category the
members of which are beings. To the contrary, he uses wujūd exclusively
for the Eternal, and refrains from using the concept of wujūd for the
creation; and calls them mawjūd. In other words, Ibn
al-Arabī differentiates between being and existence; and limits the concept of
being only for the al-Haqq. Ibn al-Arabī states this view repeatedly in
statements such as “al-Haqq (the Truth) is being; things, however, are
attributes of being.” What Ibn al-Arabī means by wujūd al-mutlaq is al-Haqq who is wajib al-wujūd (the
Necessary Being) and free from all
restrictions. Thus, in a certain sense wujūd al-mutlaq means wajib
al-wujūd.
By writing that “Wujūd al-Haqq is the essence of wajib
al-wujūd who is qualified with the perfect attributes of eternity and
infinity. Absolute Being is the actions emanating from these attributes. Wujūd al-Muqayyad (the
Limited Being) is the outcome that comes into existence as a result of
these actions”, Simnānī explicitly states that for him
Absolute Being is the actions of al-Haqq. What one can understand from the statements of both sūfī’s is that while by wujūd al-mutlaq Ibn
al-Arabī refers to wajib
al-wujūd (i.e. the essence of al-Haqq), for the same term Simnānī refers
to actions of al-Haqq. Since in criticizing Ibn al-Arabī, Simnānī takes into account his own
definition of the term Wujūd al-Mutlaq as the actions of al-Haqq, his
criticisms are not valid. In fact, both exonerate al-Haqq from all the
conditions. However, while Ibn al-Arabī chooses to verbalize the existence
of God with the concept of “Absolute Being”, Simnānī only approves to express the existence of God with the concepts
of wājib al-wujūd and al-Wujūd al-Haqq and differing from Ibn al-Arabī
attributes the meaning of the actions of God to the concept of Absolute Being.
Simnānī’s second critique against Ibn al-Arabī is related to
this sentence: “سبحان من أظهر الأشياء وهو عينها”.
An annotation that is written by Simnānī
on a page which is out of his gloss on al-Futūhāt is highly harsh
reads as follows: “O, followers of the most deviant leader! If you hear that
one says that your sheikh is identical with his beard, put the claim that he is
identical with his rejectomenta aside, should you accept this and tolerate
him?” It is understood from these sentences that Simnānī considers the concept
“al-ayn” as the essence of that thing. Though, the word “al-ayn” is one of the
most multi-meaning word in the Arabic language and in Ibn al-Arabī’s works it
is used with various meanings such as eye, the quintessence, spring, water
source, tangible being of a thing, the essence of a thing and so on. The usage
as “the essence of a thing” is very much common in Ibn al-Arabī’s works. It is
interesting that while this word has so many meanings, Simnānī takes one
meaning as base and blaspheme against Ibn al-Arabī.
It is obvious that the main cause for Simnānī’s critique against Ibn
al-Arabī in both problems is his attribution to the concepts different meanings
than Ibn al-Arabī and then judging him in the context of his attributes.
‘Alā’ al-Dawla al-Simnānī Ibn al-Arabī Sūfism Unity Wujūd Al-Mutlaq (Absolute Being) ‘Ayn (Quintessence)
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2019 |
Submission Date | July 3, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 23 Issue: 2 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).