Kanaat,
verilene razı olmak ve elde olanla yetinmek demektir. Bu tanımlamadan,
kanaatin, çalışmayıp tembellik yapmak olduğu anlamı çıkartılmamalıdır. Kanaat,
çalışıp gayret göstermeyi, fakat neticede az da olsa ele geçen rızka razı
olmayı gerektirir. Kanaatkâr kimse, çoğa sevinip aza üzülmeyen, her iki durumda
da huzur ve sükûn içerisinde bulunan kimsedir. Kanaat, dünya metaına kalpte
değer vermeyen zühdî bir anlayıştır. Kanaat sahibi, azla yetinip fazlasına
ihtiyaç duymadığı için, insanlardan bir şey isteme mahcubiyetine düşmekten ve
başkasına muhtaç olma zilletinden kurtulur. Kanaatkâr kimse, sadece Allah’tan
korkar, ümit eder ve O’na güvenir. Çünkü o, Allah’tan başka hiçbir kimsenin
rızk veremeyeceğini ve rızkı engelleyemeyeceğini bilir. Kanaat; rıza, zühd,
tevekkül, havf, recâ ve Allah’a teveccüh anlayışlarını da içinde bulunduran bir
haslettir. Nefsin isteklerinin sınırı yoktur. O, bir isteği yerine
getirildiğinde hemen diğer isteğini kalbe dayatır. Kalbi, nefsin elinden
kurtarmanın çaresi kanaattir. Eğer kalp, kısmete razı olarak aza kanaat ederse,
nefsin kalp üzerinde fonksiyonu kalmayacaktır. Bu bakımdan, azla yetinmek olan
kanaat, nefsin eğitilmesini sağlayan önemli bir riyazet metodudur. Kanaatkâr
kişi, nimetin nasıl kazanıldığını bilen, israftan kaçınan ve tutumlu olan
kimsedir. Gelirine göre harcama yapmayan, lüks ve israf içerisinde olan nice
kimselerin varlıklarını kaybettikleri ve başkalarına muhtaç hale geldikleri
bilinmektedir. Kanaate engel teşkil eden; hırs, tamah, israf ve tûl-i emel,
sadece bireyin kendisine değil, ailesine ve topluma da zarar vererek içtimai
huzuru bozmaktadır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2018 |
Submission Date | April 25, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 18 Issue: 1 |