Bilindiği üzere, hukukta yorumla ilgili “lafzi” ve “gaî” olmak üzere iki
ana ekol öne çıkar. Maalesef fıkıh usulündeki lafzî mebhas içerisinde yer alan
delalet şekilleri ve kıyas bahislerinde -bazı istisnaları dışarıda bırakacak
olursak- lafzî/literal yorumun dışına pek çıkılamamıştır. Bu da nasların
arkasında maksûd olan hikmet ve gayenin göz ardı edilmesinden
kaynaklanmaktadır.
Oysa Yüce Allah yaratılışı belli bir hikmete mebni gerçekleştirdiği gibi
koyduğu hükümlerde de belli bir gayeyi hedeflemiştir. Bu çerçevede Kur’an ve
sünnette yer alan hükümlerde kulların hem ahirete hem de bu dünyaya dönük
maslahatları gözetilmiştir. Buna göre dini literatürde makâsıd-ı şeri‘a olarak
bilinen dinin korumayı hedeflediği beş esas “canın korunması, malın korunması,
neslin/nesebin korunması, dinin korunması ve aklın korunması” şeklinde formüle
edilen “tümel gayeleri” içerir. Bu beş esas bir yönüyle Şâri’in hükümlerde
gözettiği genel amacı teşkil ederken, bir yönüyle de insanların umumi
maslahatlarını ihtiva etmektedir. Diğer taraftan Şârî’nin naslarda yer alan her
bir hükümde gözettiği özel gayeler de vardır ki o da söz konusu nasta gözetilen
tikel gayeleri oluşturur. Aslında bu gaye belki de o nassın sevk olunuşu ile
ilgili güdülen özel amacı teşkil eder. Sonuçta ilgili nassın bu özel gaye
ekseninde tümel gayelerle birlikte yorumlanması gerekir.
Nasların sınırlı olayların sınırsız olduğu düşünüldüğünde literal yorumun
ihtiyacı karşılamayacağı bir gerçektir. Bu nedenle Müslümanların karşılaştığı
yeni meselelerde vahiyle ortaya çıkan bu yeni hadiseler arasında sağlıklı bir
bağ kurulabilmesi Şârî’nin gözettiği gayelerin dikkate alınmasıyla mümkündür.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | December 28, 2018 |
Submission Date | December 28, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 18 Issue: 2 |