Various expressions in the Holy Qur’an and hadiths of the Islamic Prophet Muhammad (PBUH) are quite clear in terms of revealing the value that Islam gives to knowledge. While knowledge is glorified in these two fundamentals of religion, it is not generally mentioned what kind of knowledge it is. However, the fact that Islam, the founder of a new civilization, desires to raise its followers primarily in terms of faith, worship, and morality does not require further explanation. Therefore, it can be easily understood that the knowledge emphasized in basic religious references primarily covers the knowledge in the aforementioned content. On the other hand, it is seen that the Prophet (PBUH) showed great sensitivity to the first Muslim generation in conveying the knowledge about the principles of religion and frequently emphasized the issue of sharing the learned knowledge with those who were not there. As an example for this, the following hadiths can be mentioned: “Convey from me, even if it is one verse…” and “May Allah gladden a man who hears a Hadith from us, so he memorizes it until he conveys it to someone else.” In some hadiths, on the other hand, there are serious ethereal threats about those who black out information. This effort of the Prophet to spread knowledge was well understood by his Companions. As a matter of fact, it is seen that they have a remarkable effort and sensitivity in conveying their knowledge to others. There are various narrations about this sensitivity of the Companions in hadith sources. Those cited in the study were narrated from the Companions named Caliph Uthman (died 35AH/656AD), Abu Hurairah (died 58AH/678AD), Abu Dharr al-Ghifari (died 32AH/653AD), Muadh ibn Jabal (died 17AH/638AD), and Ma’kil b. Yesar (died 59AH/679[?]AD). As these narrations reveal, it is a great sin for the Companions not to share their knowledge and knowledge must be shared with others, even if they are on the brink of death or at the cost of their lives. However, there are narrations asserting that they did not share some information for fear of their life or of being exposed to persecution by rulers. It is understood that this information they do not share is the knowledge that is not directly related to religious and moral life or related to fard, permissible (halal), and forbidden (haram). It has been stated that this information is narrations about the following issues: fitan (dissensions) to appear in the future; signs of doom; the corruption of religion by some dissolute people; loss of rights belonging to Allah, some tyrants to appear in the future, their negative attitudes and being denigrated of them. It is clear that the attitude of the Companions, who set an example for Muslims, towards sharing information is very valuable especially today, when the need for authentic religious knowledge has increased significantly. Therefore, spreading of religious knowledge in the most accurate way appears as an important task for those who have received Islamic education.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde yer alan çeşitli ifadeler, İslâm dininin bilgiye verdiği değeri göstermeleri bakımından oldukça açıktır. Dinin bu iki esasında bilgi yüceltilirken bunun hangi tür bilgi olduğuna genel olarak değinilmez. Fakat İslam’ın, yeni bir medeniyetin kurucusu olarak mensuplarını en başta inanç, ibadet ve ahlak bakımlarından yetiştirmek istediği izaha muhtaç değildir. Dolayısıyla temel dinî kaynaklarda üzerinde durulan bilginin mezkûr muhtevadaki bilgiyi öncelikle kapsadığı kolayca anlaşılabilir. Diğer yandan Hz. Peygamber’in (s.a.v.), ilk Mümin nesle dinin esaslarıyla ilgili bilgileri aktarma konusunda büyük bir hassasiyet gösterdiği ve öğrenilen bilginin orada bulunmayanlarla paylaşılması hususunu sıkça pekiştirdiği görülür. Buna örnek olarak “Benden bir âyet dahi olsa naklediniz…” ve “Allah, bizden bir hadis işitip de onu başkasına ulaştırıncaya kadar iyice ezberleyen kimsenin yüzünü ak etsin!..” şeklindeki hadisler zikredilebilir. Bazı hadislerde de bilgiyi gizleyenler hakkında oldukça ağır uhrevî tehditler bulunur. Hz. Peygamber’in bilginin yaygınlaştırılmasını sağlama konusundaki bu çabası ashâb tarafından da iyi anlaşılmıştır. Nitekim onların, sahip oldukları bilgiyi başkalarına ulaştırma noktasında dikkat çeken bir gayretleri ve duyarlılıkları olduğu görülmektedir. Hadis kaynaklarında ashâbın bu hassasiyetiyle ilgili çeşitli rivayetler yer alır. Bunlardan çalışmada örnek olarak seçilenler Hz. Osman (ö. 35/656), Ebû Hureyre (ö. 58/678), Ebû Zer (ö. 32/653), Muâz b. Cebel (ö. 17/638) ve Ma’kıl b. Yesâr (ö. 59/679 [?]) isimli sahâbîlerden nakledilmişlerdir. Bu rivayetlerin ortaya koyduğu üzere bilgilerini paylaşmamak ashâb açısından büyük bir vebaldir ve vefatlarına yakın bir zamanda veya hayatları pahasına dahi olsa başkalarıyla mutlaka paylaşılmalıdır. Fakat onların, can güvenliği veya yöneticiler tarafından eziyet edilme korkusuyla bazı bilgileri paylaşmadıklarını gösteren rivayetler de vardır. Paylaşmadıkları bu bilgilerin doğrudan dinî ve ahlakî yaşantıyla veya farzlarla, helallerle ve haramlarla ilgisi bulunmayan bilgiler olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgilerin gelecekte zuhur edecek fitneler, kıyamet alâmetleri, bazı sefih kimseler tarafından dinin yozlaştırılması, Allah’a ait hakların zayi edilmesi, ileride ortaya çıkacak bazı zorba yöneticiler, onların olumsuz halleri ve zemmedilmesiyle ilgili rivayetler olduğu belirtilmiştir ki paylaşılmalarında dinî maslahat bulunmamaktadır. Müslümanlar için örnek konumunda bulunan ashâbın bilgi paylaşımı konusundaki tavrının bilhassa sahih dinî bilgiye olan ihtiyacın önemli düzeyde arttığı günümüzde oldukça değerli bir tavır olduğu açıktır. Buna binaen dinî bilginin en doğru şekliyle yaygınlaştırılması İslâmî ilimler eğitimi almış kimseler için önemli bir görev olarak belirmektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 22, 2021 |
Submission Date | August 25, 2020 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 21 Issue: 1 |