Tarihten bugüne çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olması sebebiyle sürekli isyan, işgal ve savaşlara sahne olan Kafkaslar bölgesi, bugün de aynı siyasi ve sosyal sıkıntıları yaşamakta ve dünya kamuoyunda sıkça gündeme gelmektedir. Ünlü Romalı düşünür ve yazar Gaius Plinius Secundus (M.S. 23-79) Romalı yetkililerin Kafkas halkları ile irtibat kurabilmeleri için 80 çevirmenle çalıştıklarını söylemiştir. (Çakmak, 2004 :140) Bu çok dilli ve kültürlü yapı üstüne bir de zorlu bir coğrafi yapı eklendiğinde, bölgeye hükmetmek isteyen devlet ve imparatorluklara ne denli zorluklar çıkardığı ve bu yönetmeye talip devlet ve imparatorluklara neye mal olduğunu anlamak zor olmamaktadır. Geçmişte Avrupalı devletlerin bu coğrafyaya çok da ilgili olmamaları ve sömürge ya da pazar için bu bölgeyi seçmemelerinde en temel sebeplerden biri de budur. Diğer taraftan, Rus Çarlığı ve Osmanlı Devleti gibi iki büyük gücün hakimiyet alanı olması ve yüzyıllarca ikisi arasında el değiştirmesi en nihayetinde Rusya elinde kalması ise yine Avrupalı devletlerin bu alandan uzak kalma sebeplerindendir. Günümüz Avrupa Birliği politikalarında bakıldığında da 1990’lı yıllara kadar AB’nin Kafkasya özelinde bir politikası olmadığı ve kayda değer bir (bazı insan hakkı ihlalleri konusu istisna) çalışma yapmadığı bilinmektedir. Sovyetlerin yıkılması ile birlikte bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Ermenistan ve özellikle Gürcistan ile AB’nin ve özelinde AB üyesi ülkelerin çeşitli ekonomik ve sosyal ilişkilerde bulunduğu bilinmektedir. AB’nin Sovyetlerin ani yıkılışı ve soğuk savaşın sona ermesi sonrası ilk etapta bir kafa karışıklığı yaşaması ve öncelik olarak doğu blokunda yer alan doğu Avrupa ülkelerini kendisine muhatap seçmesi sebebiyle de Kafkas ülkelerine olan ilgisi ve çalışmaları ileri tarihlerde olmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uluslararası İlişkiler |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ocak 2021 |
Gönderilme Tarihi | 15 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 6 |