Hannah Arendt’e göre 20. yüzyılın en önemli kavramlarından biri olan şiddet, özellikle
araçsal özelliğiyle totaliter rejimlerin, toplumu tasarımlamak için en sık başvurduğu
yöntemlerden biri olmuştur. Toplumun sıradan fertlerinin şiddet uygulayıcıları haline gelmeleri
ve yaptıkları eylemler hakkında hiçbir fikre sahip olmamalarını ise Arendt, “kötülüğün
sıradanlığı” olarak tarif etmiştir. Şiddet sadece totaliter hareketler bağlamında
değil, günümüz insan ilişkilerinde de sıkça başvurulan bir araç haline gelmiştir. Bu çalışmada
Hasan Ali Toptaş’ın Beni Kör Kuyularda romanı şiddet ve kötülüğün sıradanlığı
açısından ele alınacak ve romanda şiddet ve kötülüğün sıradanlığı ile köyden kente göç
edince geleneksel insan ilişkilerini terk eden fakat gerekli düşünselliğe sahip olmadığı
için sorunlu bir bireysellik geliştiren, kentlileşmeye çalışan bu yeni insan tipi arasındaki
ilgi incelenecektir.
According to Hannah Arendt, one of the most important concepts of the 20th century
is violence, which with its instrumental feature, has been among the most used methods
by the totalitarian regimes in designing society. In her thesis “The banality of Evil”, Arendt
describes the ordinary members of the society as violent practitioners who have no
idea what they do. Violence is not only about totalitarian movements, but it is also a tool
frequently used in human relations today. Based on the novel, this research examines the
violence and “The banality of Evil” relationship, in regards to the “new type of people”
who migrate from the village to the city, trying to urbanise themselves, by abandoning
traditional human relationships, but instead, develop a problematic individuality because
they do not have the necessary mentality for it.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Researches and Studies |
Authors | |
Publication Date | December 29, 2020 |
Acceptance Date | November 3, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 |