Psikolojide ilk defa Carl Gustav Jung tarafından kullanılan “arketip” kavramı, kolektif bilinçaltını oluşturan
öğelerdir. Kalıtsal eğilimler doğrultusunda bireyin hayatlarına rehberlik eden ve ortak bilinçdışının içinde
yer alan arketipler, yoğun duygusal öğeler ve enerjiler taşıyan evrensel düşünce biçimleridir. Markalar da
zihinde insan karakteristikleri ile canlanmaktadır. Her marka bir imaja ve bu imajı taşıyan belli bir kişiliğe
sahiptir. Bu nedenle reklamlarda kullanılan karakterlerin hepsi, ortak bilinçaltında yatan ve toplumun
her kesimine aşina gelen arketipler olarak değerlendirilmektedir. Tüketiciye geçirmek istedikleri algıyı
arketipler yoluyla anlatan markalar, sundukları hizmet dışında kültürel bir inanç ve yaşam biçimi oluşturmayı
amaçlamaktadır. Arketiplere dayalı bu iletişim anlayışının, tüketicilerin kişilik özellikleri ve etkilendiği
sosyal faktörler doğrultusunda duygusal bileşenler üzerinde etkili olduğu sonucuna da varılmaktadır.
Bu çalışmada Jung’un arketipal yaklaşımının günümüz reklam filmlerinde bilinçli kullanılıp kullanılmadığı,
seçilen örnek reklam filmleri bağlamında niteliksel yöntem kullanılarak içerik çözümlemesi ile karşılaştırmalı
olarak değerlendirilmiştir.
The “archetype” concept used by Carl Gustav Jung for the first time in psychology, is constitute of the
collective consciousness. Archetypes, which guide the individual’s life in the direction of hereditary tendencies
and are part of the common consciousness, are universal forms of thinking that carry intense
emotional items and energies. Brands are also revived with human characteristics in mind. Each brand
has an image and a certain personality that carries this image. For this reason, all of the characters
used in advertising are regarded as archetypes lying under common consciousness and familiar to
every segment of the society. The brands that they describe through sensory archetypes they want to
spend on, aim to create a cultural belief and lifestyle outside their service. This communication based
on archetypes is also conceived to have an effect on the emotional components in the direction of the
social characteristics and the personality characteristics of the consumers. In this study, whether Jung’s
archetypal approach was consciously used in contemporary commercial films was evaluated comparatively
with content analysis using qualitative method in the context of selected sample commercial films.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 18 Mart 2018 |
Gönderilme Tarihi | 14 Şubat 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 1 Sayı: 1 |
HALKLA İLİŞKİLER VE REKLAM ÇALIŞMALARI DERGİSİ (HİRE)
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.