In the literature of Islamic jurisprudence (fiqh), the concept of ʿamal ahl al-Madīnah refers to the practices of the people of Medina and their consensus on specific legal matters. This practice has been accepted by most Mālikī scholars as a binding legal proof (ḥujjah), and in some Mālikī sources, it is even asserted that the true ijmāʿ (consensus) is the consensus of the people of Medina. The Mālikīs stipulated that, for a solitary report (khabar al-wāḥid) to be considered authoritative, it must conform to the practices of the people of Medina and not contradict qiyās (analogical reasoning based on Islamic legal principles). However Imām Mālik regarded ʿamal ahl al-Madīnah as a fundamental criterion in the application and interpretation of hadith. He did not accept hadiths that contradicted this practice as valid legal evidence. In other words, he saw the true source of knowledge that represents the Sunnah as being embodied in the practice of the people of Medina. Other schools of Islamic law have strongly opposed this view and have offered sharp criticisms. In the Ḥanafī uṣūl (legal theory) sources, as in other madhhabs, the general view is that Medina does not hold a special status in terms of ijmāʿ, and that consensus cannot be confined to a specific geographical region like Medina. Thus, the practices of the people of Medina cannot be considered a binding legal proof.Although ʿamal ahl al-Madīnah is criticized in Ḥanafī uṣūl works, a few sources do mention that the practice of the people of Medina may carry the weight of speculative (zannī) evidence. Furthermore, in a limited number of cases found in furūʿ (substantive legal) sources, some Ḥanafī jurists appear to have issued rulings based on the practice of the people of Medina.This raises the question of whether the Ḥanafīs completely rejected ʿamal ahl al-Madīnah as a source of law or only opposed its being equated with ijmāʿ. Therefore, this study aims to clarify the probative value of ʿamal ahl al-Madīnah in the Ḥanafī school by examining relevant discussions in both uṣūl and furūʿ sources. As a result, it has been concluded that in Ḥanafī literature, ʿamal ahl al-Madīnah was not entirely rejected but regarded as a speculative (zannī) proof; however, it was utilized in only a very limited number of cases, had a minimal impact on the Ḥanafī legal methodology, was not employed systematically, and was not adopted as a universally applicable reference in legal deduction.
Fıkıh literatüründe amel-i ehl-i Medîne kavramı, Medîne halkının uygulamalarını ve belirli bir fıkhî meseledeki ittifakını ifade eder. Amel-i Ehl-i Medîne, Mâlikîlerin çoğu tarafından bağlayıcı bir delil kabul edilmiş olup, bazı Mâlikî kaynaklarında esas icmâın Medîne ahalisinin icmâı olduğuna dair ifadelere bile rastlanmaktadır. Mâlikîler, haber-i vâhidin hüccet kabul edilebilmesi için, Medîne ehlinin uygulamalarına uygun olmasını ve kıyâs (İslam hukukunun temel ilkeleri) ile çelişmemesini şart koşmuşlardır. Bununla birlikte İmam Mâlik (ö.179/795), hadislerin uygulanması ve yorumlanmasında amel-i ehl-i Medîne’yi temel bir ölçüt olarak kabul etmiş, amel-i ehl-i Medîne’ye aykırı olan hadisleri delil olarak değerlendirmemiştir. Bir başka ifadeyle sünneti temsil eden asıl bilgi kaynağını amel-i ehl-i Medîne olarak görmüştür. Mâlikîler dışındaki mezhepler ise bu görüşlere açık bir biçimde karşı çıkarak sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Hanefî usul kaynaklarında da diğer mezhepler gibi genel kanaat, Medîne’nin icmâ açısından özel bir konuma sahip olmadığı, icmâın sadece Medîne’nin coğrafi sınırları içinde gerçekleşen bir durum olarak kabul edilemeyeceği ve Medîne uygulamalarının bağlayıcı bir delil sayılamayacağı yönündedir. Hanefî usul kaynaklarında genel olarak amel-i ehl-i Medîne’nin Mâlikîler tarafından icmâ ve katî bir delil sayılması eleştirilse de bu kaynaklardan birkaçında Medîne ehlinin uygulamasının zannî bir delil değeri taşıdığından bahsedildiğine, ayrıca fürû kaynaklarındaki sınırlı sayıdaki meselelerde bazı Hanefî fakihlerinin amel-i ehl-i Medîne’ye istinaden hüküm verdiğine rastlanmaktadır. Bu durum, Hanefîlerin amel-i ehl-i Medîne’yi bir delil olarak tamamen mi reddettiklerinin yoksa sadece icmâ kabul edilmesine mi karşı çıktıklarının tespitini gerekli kılmıştır. Bu saikle çalışmada hem Hanefî usul kaynaklarındaki konuyla ilgili açıklama ve değerlendirmelerden hem de fürû kaynaklarındaki bazı örneklerden yola çıkılarak Hanefîler açısından amel-i ehl-i Medîne’nin delil değeri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Netice olarak, Hanefî literatüründe amel-i ehl-i Medîne’nin bütünüyle reddedilmeyip zannî bir delil kabul edildiği ancak oldukça az sayıda meselede istifade edilen bu delilin Hanefi içtihat sistematiğinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu, sistematik biçimde kullanılmadığı ve hüküm tahricinde genel geçer bir referans olarak benimsenmediği kanaatine varılmıştır.
| Primary Language | Turkish | 
|---|---|
| Subjects | Islamic Law | 
| Journal Section | Research Articles | 
| Authors | |
| Publication Date | June 30, 2025 | 
| Submission Date | March 28, 2025 | 
| Acceptance Date | June 15, 2025 | 
| Published in Issue | Year 2025 Issue: 45 |