Sovyetler Birliği hükümranlığı, fikir ve ifade hürriyetinin bilhassa Türk halkları için bir hayal olduğu dönemdir. Özbek yazarlarının Çarlık veya Sovyet dönemini eleştirmesi mümkün değildir. Özbek halkı, tarihî mirası olan Türk ve Türkistan adından mahrum edilmiş; altın, doğalgaz, petrol yanında yılda tonlarca pamuk vermesine rağmen daima merkezî hükümete borçlu sayılmıştır. Bu yetmez gibi başta Stalin dönemi olmak üzere hemen her dönemde onlarca aydını ya katledilmiş yahut Uzak Sibirya’ya sürülmüştür. Türk adı yasaklanmış, en ufak millî hassasiyet derhal Pantürkizm olarak telakki edilerek insanlar türlü yaptırımlara maruz bırakılmıştır. Özbek Türkleri için vazgeçilmez olan İslam da bu baskı ve zulümlerden nasibini almış, yine en ufak dinî hassasiyet bu defa gericilik, dincilik, geçmişin kalıntısı olarak kabul edilmiştir. İşte Özbek aydınları bu yaşananları ancak Gorbaçov döneminde bir nebze ifade edebilir olmuşlardır. Hakikatler, ancak Sovyetler Birliği’nin dağılma Özbekistan’ın istiklale kavuşma arifesinden itibaren yazılabilir olmuştur. Sovyetler Birliğinde yaşanan acılar birçok yazarca roman, hikâye, şiir, deneme, makale gibi çalışmalarda ancak Sovyetlerden sonra ortaya konmuştur. Bu alanda ön sıralarda yer alan yazarlardan biri müteveffa Tåğäy Muråd’dır. Fazla velud olmayan yazar, yazdığı az sayıdaki roman ve hikâyesiyle Özbek halkının bütün çektiklerini ortaya koymuştur. Bilhassa bu yazıda ele alınan Åtämdän Qålgän Dälälär (Babamdan Kalan Tarlalar) eseri belgesel roman niteliğindedir. Denebilir ki bu eser tek başına Rusların Türkistan halkına yaptıklarını örneklemek için yeterlidir.
The Soviet era is a period, which freedom of thought and expression was no more than a dream, particularly for Turkic peoples. It was impossible for Uzbek writers to criticize the Tsarist and Soviet periods. Uzbek people were deprived of the denominations Turk and Turkestan, which were their historical heritage. They were always deemed to be in depth to the central government despite the fact that they annually supplied tons of cotton besides of gold, natural gas and petroleum. To make matters worse dozens of Uzbek intellectuals were murdered or banished to Siberia in every period but particularly in the era of Stalin. The name ‘Turk’ was forbidden and slightest national sensibility was regarded as panturkism and people were punished. Islam, which is essential for Uzbek people, also got its share from these oppressions. Slightest religious sensibility was regarded as backwardness, fundamentalism and residue of the past. Uzbek intellectuals had been only able to somewhat express these experiences during the period of Gorbachev. Truth has only been able to be written from the eve of the disintegration of the Soviet Union and the independence of Uzbekistan. The miseries experienced during the Soviet era, have been revealed in many writers in works like novels, stories, poems, trials and articles. One of the prominent writers in this field is the late Toghay Murod. The writer, who was not very productive, has revealed all the inflictions the Uzbek people have suffered. Particularly the work Otamdan Qolgan Dalalar (The Fields Left by My Father), which is dealt with in this work, have the characteristics of a documentary novel. It is possible to say that this novel alone is enough to exemplify what the Russians have done to the people of Turkestan.
Other ID | JA57KC53CC |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 1, 2015 |
Submission Date | December 1, 2015 |
Published in Issue | Year 2015 Volume: 1 Issue: 2 |
International Journal of Humanities and Education (IJHE)
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-No Derivatives 4.0 (CC BY-NC-ND 4.0) International License.