National
narrative is a modern political view that still preserves its ideological
effect today. Ideologies, frequently, utilize means of communication,
particularly the motion pictures, in order to stimulate and canalize the
society’s reflexes on the thought process. Cinematic narratives, by means of
the clichés that it enriches, on one hand feed the prejudices and on the other,
are fed by these prejudices. In this regard, the memory trajectories, which
will shape the societal structuring and national identity, sometimes on the
grounds of reality and on other occasions, of fiction, with the stereotypes in
the stories of the movies, are formed. National narrative and national identity
can ensure continuity so long as such are commonized, interchanged and
regenerated within the scope of daily life practices. The images, which form
the national narrative and/or national identity, are constituted on the basis
of societal gender and incorporate feminine contents rather than a masculine
hegemony. Thus, it can be enunciated that national narrative constructs a
gender-oriented organizational form, which aims to transform social equalities,
national identity, national superiority and national power into a resource. In
this context, the approaches by FloyaAnthias and Nira Yuval-Davis on the roles
assigned to women within the national narratives establish the core feature of
this study in order to analyze the codes on feminine contents leaked into the
daily life practices. The aim of this study is to reveal by comparison of
movies, which are the productions of two different countries, Son Mektup(2015) by ÖzhanEren, ÇanakkaleYolunSonu (2013) by SerdarAkar
and Çanakkale 1915 (2012) by
YeşimSezgin, all of which were shot following the year of 2000, the
contribution of these movies on the Turkish nationalism discourse, how the national
narrative was rebuilt by means of the femininity construct and what is the
effect of societal gender roles within the transformation process of identities
situated by the image repertoires into national identities.
Ulus anlatısı ideolojik olarak
günümüzde etkisini hala sürdüren modern bir siyasal düşüncedir. İdeolojiler, toplumun düşünce reflekslerini
harekete geçirmek ve yönlendirmek için iletişim araçlarını özellikle de sinemayı
sıklıkla kullanır. Sinema anlatılarını zenginleştirdiği klişelerle bir yandan
önyargıları beslerken bir yandan da önyargılardan beslenmektedir. Bu bağlamda
film-öykülerde yer alan stereotipleştirmelerle bazen gerçek bazen de kurgusal
düzlemde toplumsal yapılanmayı ve ulusal kimliği şekillendirecek bellek
yörüngeleri oluşturur. Ulus anlatısı ve ulusal kimlik gündelik yaşam
pratiklerinde sıradanlaştığı, mübadele edildiği ve yeniden üretildiği sürece
devamlılık sağlar. Ulus anlatısı ve/ya
ulusal kimliği oluşturan imgeler, toplumsal cinsiyet üzerinden kurulur ve eril
hegemonik bir yapıdan ziyade dişil anlamlar içerir. Böylelikle ulus
anlatısının, toplumsal eşitlikleri, ulusal kimliği, ulusal üstünlüğü ve ulusal
gücü bir kaynağa dönüştürmeyi amaçlayan cinsiyetçi bir örgütlenme biçimi inşa
ettiği söylenebilir. Bu bağlamda gündelik yaşam pratiklerine sızan dişil
anlamların kodlarını çözümlemek için Floya Anthias ve Nira Yuval-Davis’in ulus
anlatılarında kadınlara verilen rollerine dair yaklaşımları çalışmanın
merkezini oluşturur. Çalışmanın amacı 2000 yılı sonrası çekilen Özhan Eren’in Son Mektup (2015), Serdar Akar’ın Çanakkale Yolun Sonu(2013), Yeşim
Sezgin’in Çanakkale1915(2012)filmlerinin
Türk ulusçuluğu söylemlerine neler kattığı, ulus anlatısının kadınlık kurgusu
üzerinden nasıl yeniden inşa edildiği ve imge repertuarlarının konumlandırdığı
kimliklerin, ulusal kimliklere dönüşme sürecinde toplumsal cinsiyet rollerinin
etkisinin neler olduğunu filmlerin karşılaştırması sonucu ortaya koymaktır.
Journal Section | Makaleler |
---|---|
Authors | |
Publication Date | February 1, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |
Bu eser Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.